Çetin AŞULA
Köşe Yazarı
Çetin AŞULA
 

DOĞRUDAN DEMOKRASİ SİVİL ALAN VE ÜÇÜNCÜ YOL' A

Üretimin yapılış biçimi ve mülkiyet ilişkileri, bütün devlet biçimlerini şekillendirir ve ona isim verir. ''Halkın devleti'' diye bir devlet biçimi tarih boyunca olmamıştır ve olamaz da ! Büyük burjuva devrimleri çağında genç burjuva sınıfının '' kardeşlik- adalet- demokrasi'' sloganlarına inanıp burjuvazinin arkasında saf tutan halk kitleleri çok geçmeden Robespierre' nin '' giyotinleri '' ile karşılaştılar. Fransız Guyana' sı ve kimi Afro-sömürgelere sürgün edilenler boşuna bekleyip durdular, Danton' u, Roussau' yu !... Burjuvazi iktidara geldiği hiçbir yerde sözünü tutmadı. Baskıdan yılanların '' bir umutla '' dahil oldukları Büyük Fransız Burjuva Devrimi, takip eden yıllarda Napoleon Bonaparte dönemi ve Louis Bonaparte dönemi gibi uzun despotik dönemlere dönüşmüştür. Bonapartist devlet ; Egemen sınıflar içinde bir '' denge '' durumu olduğu için bu halin nereye evrileceğini fransız egemenlerine ihale etmedi Fransız devrimcileri ve Fransız işçi sınıfı !.. 1848-1850 yılları Fransa' sındaki sınıf savaşımları, burjuva devletinin gerçek yüzünü ortaya çıkaran savaşımlardı. Emekçi halk kitleleri "sınıf temelli talepler '' etrafında örgütlenip mücadele etmeseler, hiçbir burjuva iktidarı ''demokratikleşmeyi '' düşünmez!.. Burjuva devleti; burjuvazi için demokrasi, geri kalan herkes için diktatörlüktür ! Bu baz herkesçe çok iyi bilinmelidir !.. İkinci Bonaparte ( Louis Bonparte ) döneminin '' nur topu gibi bir çocuğa '' yani Paris Komünü' ne yol açması aslolarak 1848 sınıf savaşları sırasında EKİLENLER, YÜKSELEN BİLİNÇ ve OLABİLECEĞİNE inanan halk kitlelerinin varlığı yüzündendir. Burjuva sınıfları '' denge '' zamanlarında rantın ve iktidarın paylaşılması konuları yüzünden çatışırlar. Ancak; iktidarları zorlayan bir halk muhalefeti ete kemiğe bürünürse hemen birleşirler. Bu durum da asla unutulmamalıdır !.. Demokrasiyi sadece "oy verme" düzeyinde topluma kavratan egemen anlayış ile doğrudan demokrasi farklı şeylerdir. Baskıcı devlet biçimlerinde: -Hukuk, devlet tarafından yerine getirilen bastırıcı bir unsurdur. -Egemen sınıf; yönetimi onaylamayan grupları, az ya da çok "yasal zor" kullanarak denetler. -Yönetici grup; ekonomi, sanat ve diğer bilimler üzerine uzmanlaşan "aydınlar '' üretir. -Bu toplum tipinde bilim, üst yapının bir parçası olur. Egemen sınıf kendi ideolojisini yayan kurumlar oluşturur. Kamuoyu' nu etkileme ve yönlendirme adına ideolojik- politik bütün devlet aygıtları, kitleler içinde seferber olurlar. Böylece devletin hegemonik denetimi altında bir yapılanma gelişir : ''Sivil toplum" !... Karl Marks ; Alman İdeolojisi adlı eserinde sivil toplum için şöyle yazıyordu: "Sivil toplum tarihin gerçek fuayesi, gerçek sahnesidir. Sivil toplum üretici güçlerin belli bir gelişme aşamasındaki bireylerin maddi ilişkilerinin hepsini kapsar. Bir aşamanın ticaret ve sanayi yaşamının bütününü kucaklar.''!.. Üçüncü Alan; özellikle Gramsci' de vücut bulan "yasalara ve yetkelere rağmen" bunların dışındaki alanı anlatan bir düşüncedir. Gramsci bu alanı ; "Normların hizaya getiremediği, algı mekanizmalarının illüzyonlarından kendini kurtarabilmiş kitlelerin örgütlendiği alanlar'' olarak resmeder. Gramsci için YAZILI NORMLARLA YAZILI OLMAYAN NORMLARIN YOĞUN MÜCADELE ALANIDIR "SİVİL ALAN'' !.. Her şeyi "Devlet-i Aliye" den bekleyen kitle gerçekliğinin olduğu her yerde Üçüncü Alan resmi erk tarafından önce kontrol edilir, giderek de "mas" edilir. Bu da iyice kavranmalıdır !.. Bizlerin "Üçüncü Alan"a ilişkin bakış açımız ; basın-yayın ve görsel iletişim, sendikalar, mesleki odalar, kooperatifler gibi sivil yapılanmalar temelinde, verili şartlar ve egemen kurumlar karşısında aslolarak "sivil itaatsizlik de dahil genel anlamda muhalefeti" içeren ve bu doğrultuda örgütlenmeyi öneren bir bakış açısıdır !.. Liberal kapitalist döneme ait "gece bekçisi '' rolündeki devlet, sadece "toplum yaşamını düzenlemekle'' alakalı bir devlet anlayışı tarihe karışmıştır ! GENİŞ ZAMANLARDA BÜROKRASİSİYLE İŞLERİ İDARE EDEN AYGIT, TEHLİKE ZAMANLARINDA HEGEMONYACI KİMLİĞİNİN YANINA BİR DE DİKTATORYA' YI EKLER ! Devlet aygıtı bir bunalımı önlemede bütün sivil bürokrasisini ve '' önleyici yasaları'' kullanır. Ancak bunalım kronikleşirse '' militer '' gücünü devreye sokar. Toplumu güçten düşüren, başkalaştıran kapitalist düzen şartlarında devlet ; halkın pek tutmadığı bir işe başladığı zaman, uygun bir kamuoyu yaratır, bunun için sivil toplumun bazı unsurlarını örgütler ve bunu da bir merkeze bağlar. Kamuoyu, hükümetin icraatlarını onaylatmak için hazırlanır. Bunun için medya ve hükümete bağlı dernek ve vakıflar hareketlendirilir. BİR ZAMANLAR HUKUKİ-YASAL YOLLARLA HEGEMONYA, BİR ZAMANLAR GELİNCE DE DİKTATORYAL HEGEMONYA! Hikayenin özeti budur !.. Seçme ve temsiliyet hakkını kullanmakla "sivil- demokratik" bir toplum olunuyor mu ? Bunun cevabını Rousseau "Toplum Sözleşmesi" adlı eserinde veriyor: "İnsanların tek tek onaylamadığı hiçbir yasanın hükmü yoktur. Aslında bunlar yasa bile değildirler. İngiltere halkı özgür olduğunu düşünür, ancak bu bariz bir hatadır. O yalnızca parlamento üyelerinin seçimleri sırasında özgürdür. Bu üyeler seçilir seçilmez kölelik başlar. Halk artık bir hiçtir. Halk temsiline izin verdiği anda artık özgür değildir, artık halk değildir.'' !.. DOĞRUDAN EYLEM çizgisiyle ilgili olarak şunlar anlaşılmalıdır: - Faaliyetin içinde olanlar makam değil saygınlık peşinde koşmalıdır! - "Kişisel güç" etkinlik kazanmadıkça, öz yönetimler olamaz! - Tek bir kalıba dökülmüş "izleyiciler'' toplumu ile değişim- dönüşüm sağlanamaz ! - Kişilerdeki gizli gücü, öz güveni ve öz- yetkinlik duygularını açığa çıkaran çizginin adıdır "doğrudan eylem'' ! - Ademi merkeziyetçi bir ilişki bütünlüğü ''gönüllü basitlik'' üzerinden gelişmezse, sonuçta "pasif izleyiciler topluluğuna" dönüşmek kaçınılmazdır ! -Herkesin karar alma süreçlerine özgürce katıldığı , tespit ve karar süreçlerinin ortaklaştığı yönetimin adıdır ''öz yönetim'' ! -Ekolojik bir varlık olmak demek , "sahici bir yerellik içinde çoğalan ve bütünleşen ilişikiler'' bütünlüğünde kendini ifade etmek demektir ! Doğrudan demokrasi ve Üçüncü Alan'a ilişkin yazdığım bu yazıyı Gramsci ile bitirmek istiyorum: ''Bütün insanların gerçekten eşit , öyleyse aynı derece akıllı ve ahlaklı , yani yasayı başka sınıflar tarafından dayatılmış olarak , bilincin dışında kalan bir şey olarak değil ama özgürce , kendiliğinden kabul etmeye yetenekli oldukları zaman" !
Ekleme Tarihi: 01 Nisan 2023 - Cumartesi

DOĞRUDAN DEMOKRASİ SİVİL ALAN VE ÜÇÜNCÜ YOL' A

Üretimin yapılış biçimi ve mülkiyet ilişkileri, bütün devlet biçimlerini şekillendirir ve ona isim verir. ''Halkın devleti'' diye bir devlet biçimi tarih boyunca olmamıştır ve olamaz da ! Büyük burjuva devrimleri çağında genç burjuva sınıfının '' kardeşlik- adalet- demokrasi'' sloganlarına inanıp burjuvazinin arkasında saf tutan halk kitleleri çok geçmeden Robespierre' nin '' giyotinleri '' ile karşılaştılar. Fransız Guyana' sı ve kimi Afro-sömürgelere sürgün edilenler boşuna bekleyip durdular, Danton' u, Roussau' yu !...
Burjuvazi iktidara geldiği hiçbir yerde sözünü tutmadı. Baskıdan yılanların '' bir umutla '' dahil oldukları Büyük Fransız Burjuva Devrimi, takip eden yıllarda Napoleon Bonaparte dönemi ve Louis Bonaparte dönemi gibi uzun despotik dönemlere dönüşmüştür.
Bonapartist devlet ; Egemen sınıflar içinde bir '' denge '' durumu olduğu için bu halin nereye evrileceğini fransız egemenlerine ihale etmedi Fransız devrimcileri ve Fransız işçi sınıfı !..
1848-1850 yılları Fransa' sındaki sınıf savaşımları, burjuva devletinin gerçek yüzünü ortaya çıkaran savaşımlardı. Emekçi halk kitleleri "sınıf temelli talepler '' etrafında örgütlenip mücadele etmeseler, hiçbir burjuva iktidarı ''demokratikleşmeyi '' düşünmez!..
Burjuva devleti; burjuvazi için demokrasi, geri kalan herkes için diktatörlüktür ! Bu baz herkesçe çok iyi bilinmelidir !..
İkinci Bonaparte ( Louis Bonparte ) döneminin '' nur topu gibi bir çocuğa '' yani Paris Komünü' ne yol açması aslolarak 1848 sınıf savaşları sırasında EKİLENLER, YÜKSELEN BİLİNÇ ve OLABİLECEĞİNE inanan halk kitlelerinin varlığı yüzündendir.
Burjuva sınıfları '' denge '' zamanlarında rantın ve iktidarın paylaşılması konuları yüzünden çatışırlar. Ancak; iktidarları zorlayan bir halk muhalefeti ete kemiğe bürünürse hemen birleşirler. Bu durum da asla unutulmamalıdır !..
Demokrasiyi sadece "oy verme" düzeyinde topluma kavratan egemen anlayış ile doğrudan demokrasi farklı şeylerdir. Baskıcı devlet biçimlerinde:
-Hukuk, devlet tarafından yerine getirilen bastırıcı bir unsurdur.
-Egemen sınıf; yönetimi onaylamayan grupları, az ya da çok "yasal zor" kullanarak denetler.
-Yönetici grup; ekonomi, sanat ve diğer bilimler üzerine uzmanlaşan "aydınlar '' üretir.
-Bu toplum tipinde bilim, üst yapının bir parçası olur. Egemen sınıf kendi ideolojisini yayan kurumlar oluşturur.
Kamuoyu' nu etkileme ve yönlendirme adına ideolojik- politik bütün devlet aygıtları, kitleler içinde seferber olurlar. Böylece devletin hegemonik denetimi altında bir yapılanma gelişir : ''Sivil toplum" !...
Karl Marks ; Alman İdeolojisi adlı eserinde sivil toplum için şöyle yazıyordu: "Sivil toplum tarihin gerçek fuayesi, gerçek sahnesidir. Sivil toplum üretici güçlerin belli bir gelişme aşamasındaki bireylerin maddi ilişkilerinin hepsini kapsar. Bir aşamanın ticaret ve sanayi yaşamının bütününü kucaklar.''!..
Üçüncü Alan; özellikle Gramsci' de vücut bulan "yasalara ve yetkelere rağmen" bunların dışındaki alanı anlatan bir düşüncedir. Gramsci bu alanı ; "Normların hizaya getiremediği, algı mekanizmalarının illüzyonlarından kendini kurtarabilmiş kitlelerin örgütlendiği alanlar'' olarak resmeder. Gramsci için YAZILI NORMLARLA YAZILI OLMAYAN NORMLARIN YOĞUN MÜCADELE ALANIDIR "SİVİL ALAN'' !..
Her şeyi "Devlet-i Aliye" den bekleyen kitle gerçekliğinin olduğu her yerde Üçüncü Alan resmi erk tarafından önce kontrol edilir, giderek de "mas" edilir. Bu da iyice kavranmalıdır !..
Bizlerin "Üçüncü Alan"a ilişkin bakış açımız ; basın-yayın ve görsel iletişim, sendikalar, mesleki odalar, kooperatifler gibi sivil yapılanmalar temelinde, verili şartlar ve egemen kurumlar karşısında aslolarak "sivil itaatsizlik de dahil genel anlamda muhalefeti" içeren ve bu doğrultuda örgütlenmeyi öneren bir bakış açısıdır !..
Liberal kapitalist döneme ait "gece bekçisi '' rolündeki devlet, sadece "toplum yaşamını düzenlemekle'' alakalı bir devlet anlayışı tarihe karışmıştır ! GENİŞ ZAMANLARDA BÜROKRASİSİYLE İŞLERİ İDARE EDEN AYGIT, TEHLİKE ZAMANLARINDA HEGEMONYACI KİMLİĞİNİN YANINA BİR DE DİKTATORYA' YI EKLER ! Devlet aygıtı bir bunalımı önlemede bütün sivil bürokrasisini ve '' önleyici yasaları'' kullanır. Ancak bunalım kronikleşirse '' militer '' gücünü devreye sokar.
Toplumu güçten düşüren, başkalaştıran kapitalist düzen şartlarında devlet ; halkın pek tutmadığı bir işe başladığı zaman, uygun bir kamuoyu yaratır, bunun için sivil toplumun bazı unsurlarını örgütler ve bunu da bir merkeze bağlar.
Kamuoyu, hükümetin icraatlarını onaylatmak için hazırlanır. Bunun için medya ve hükümete bağlı dernek ve vakıflar hareketlendirilir. BİR ZAMANLAR HUKUKİ-YASAL YOLLARLA HEGEMONYA, BİR ZAMANLAR GELİNCE DE DİKTATORYAL HEGEMONYA! Hikayenin özeti budur !..
Seçme ve temsiliyet hakkını kullanmakla "sivil- demokratik" bir toplum olunuyor mu ? Bunun cevabını Rousseau "Toplum Sözleşmesi" adlı eserinde veriyor: "İnsanların tek tek onaylamadığı hiçbir yasanın hükmü yoktur. Aslında bunlar yasa bile değildirler. İngiltere halkı özgür olduğunu düşünür, ancak bu bariz bir hatadır. O yalnızca parlamento üyelerinin seçimleri sırasında özgürdür. Bu üyeler seçilir seçilmez kölelik başlar. Halk artık bir hiçtir. Halk temsiline izin verdiği anda artık özgür değildir, artık halk değildir.'' !..
DOĞRUDAN EYLEM çizgisiyle ilgili olarak şunlar anlaşılmalıdır:
- Faaliyetin içinde olanlar makam değil saygınlık peşinde koşmalıdır!
- "Kişisel güç" etkinlik kazanmadıkça, öz yönetimler olamaz!
- Tek bir kalıba dökülmüş "izleyiciler'' toplumu ile değişim- dönüşüm sağlanamaz !
- Kişilerdeki gizli gücü, öz güveni ve öz- yetkinlik duygularını açığa çıkaran çizginin adıdır "doğrudan eylem'' !
- Ademi merkeziyetçi bir ilişki bütünlüğü ''gönüllü basitlik'' üzerinden gelişmezse, sonuçta "pasif izleyiciler topluluğuna" dönüşmek kaçınılmazdır !
-Herkesin karar alma süreçlerine özgürce katıldığı , tespit ve karar süreçlerinin ortaklaştığı yönetimin adıdır ''öz yönetim'' !
-Ekolojik bir varlık olmak demek , "sahici bir yerellik içinde çoğalan ve bütünleşen ilişikiler'' bütünlüğünde kendini ifade etmek demektir !
Doğrudan demokrasi ve Üçüncü Alan'a ilişkin yazdığım bu yazıyı Gramsci ile bitirmek istiyorum:
''Bütün insanların gerçekten eşit , öyleyse aynı derece akıllı ve ahlaklı , yani yasayı başka sınıflar tarafından dayatılmış olarak , bilincin dışında kalan bir şey olarak değil ama özgürce , kendiliğinden kabul etmeye yetenekli oldukları zaman" !

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve marmaracagdas.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.
.com/890.js">

deneme bonusu veren siteler deneme bonusu veren siteler 2023 bahis siteleri deneme bonusu veren siteler deneme bonusu veren siteler