Bu tarım devrimi aynı zamanda kentlerin ortaya çıķışını sağlamıştır.
Maddi bolluk yüzünden tarım alanları terkedilmiştir. İnsan soyuna ait beceri fonksiyonları; çömlekçilik, dokumacılık, metalurji, marangozluk, kuyumculuk, duvarcılık gibi alanlar ile idarecilik, rahiplik, askeri alan ve sanatçılığa kaymıştır.
Saydığım bütün bu faaliyetlerin hiçbiri tarımsal nitelik taşımıyordu vede bu etkinlikler uygarlığın alt yapısını oluşturmuştur.Yaşanan bir " akılcı süreç " ti ve buda kentsel devrimi doğurdu. Kenti oluşturan halka eski Atina'da Demos, Roma'da plep, ortaçağ komünlerinde ise Popola denilmiştir.
Çatalhöyük, Göbeklitepe,Eriha ve wadi Kubbania gibi ilk kentler 9 ila 13 bin yıl aralığında kurulmuşlardı.
Çatalhöyük 9 bin yıl önce kurulan ve 6 bin nüfusu olan bir kentti.
Dinsel tema üzerine kurulmuştu.
Paleolitik çağın( taş devrinin)son dönemlerine ait olan bu uygarlıkta ileri düzeyde taş ve kemik işleme teknikleri kullanılmıştı.
Ana erkil vede eşitlikçi bir yapı vardı.
Mısır'da, Nil nehri civarındaki Wadi Kubbania bölgesindeki yerleşkede halk; arpa, buğday, mercimek ve nohut yetiştirmeyi biliyorlardı.
Çatalhöyük ve Wadi Kubbania, ekonomik veya savunmaya dönük nedenlerle kurulmamışlardır.Aslolarak kültürel ihtiyaçları karşılamak için kurulmuşlardır.Catalhöyük'te bulunan türbeler, kentte yaşayanların kendilerini " dinsel ritüel'lere " adadıklarını göstermektedir.Kentlerin yükselişi bu zengin tapınaklar yüzünden olmuştur.
Kentin ortaya çıkacağını işaret eden veri hiçbir zaman saban veya başka bir tarım aracı olmamıştır. Kenti haber eden şey " türbe " idi.
Kentlerin liderliği ise politik şef'lerden değil, Şaman yada Rahip gibi yarı dinsel kişilerden oluşuyordu.İlk kent merkezleri bir pazar yeri değil, doğal tanrılara tapınılan törensel bölgeydi..Helen kenti Atina'da kent merkezinin adı " Agora " idi. Agora; hem alışveriş merkezi, hemde politik bir merkez işlevi görüyordu.
Bu kentin insanları tarımla uğraşarak, yün ve keten dokuyarak, metal ve taş işleyerek, mücevherat ve kuyumculuk işlerinde iştigal ederek ortak bir fon oluştururlardı.
Sanat eserlerinin ortaya konulması ve korunması, kent halkının biricik vazifesiydi.Para kazanma işi fetiş hale gelmemişti.
Aristo, para kazanmayı " kamunun ve kişinin kendi denetimine alması gereken yani doğal olmayan bir dürtü" olarak niteler.
Helen Polislerinin( kentlerinin) gelişmelerinden önce kentlerdeki yaşam; sıkı kan bağlarına, dinsel zorunluluklara,karşılıklı sadakate, büyü tekniklerine ve kabile yaşamının doğal olan duyarlılıklarına bağlıydı. " Akla dayalı uygarlık " bu geleneklere dayalı sınırlamaların içinden çıktı. Uygarlık( civilization) ; latincede kent anlamında kullanılan " Civitas " sözcüğünün kökenidir.
Uygarlığa ve kentlere ilişkin tarihsel duygu paydaşlığı ise; Yakın doğu'da kentle kurulan bedensel kaynaklı duygular,
Eski Yunan'da politikaya yakınlık duygusu, Ortaçağ'daki yurttaş kardeşliği ve Rönesans döneminde görkemli kentlere duyulan düşkünlüklerdir.
Sümer kentleri ilk önceleri tapınak çevresine kurulmuşlardı.Daha sonraları " meydanlar " çevresine kurulmuş olan Babil kentleri ortaya çıktı.
Eski Yunan'da şehirlerin kalbini " kent meydanları " oluştururdu.Ortaçağ ve yeni dönem şehirleri ise " pazar yerlerinin " çevresine kurulmuşlardır.
Rönesans döneminin, barok çağ'ın ve aydınlanma döneminin kentleri, antik ve ortaçağ kentlerinin " yeniden düzenlenmiş " biçimleridir.
Kent, bir eko-topluluk'tur. Bir yapının eko-topluluk olarak kalabilmesi için " çeşitliliğin " ortak yaşamı ve bağlılığı teşvik etmesi gerekir.
Kent aynı zamanda " etik bir insan birliği " dir.Kente ruh veren bağ " yurttaşlık" bağıdır.Yurttaşlık aslında, canlılar arasındaki rol dağılımının karşılığıdır.
-Sakinleri doğa ile uyum içinde yaşıyorlarsa,
- " İnsan öz bilincinin keskinleştiği kurumlar " yaratılıyorsa,
-Seküler bir kültür hakimse,
-Bireysel inisiyatif ve " özdeğer " duyguları geliştiriliyorsa, işte o zaman o kente " insani-etik ve ekolojik bir kent " diyebiliriz ancak..
Kentlerin başlangıcında ve sonrasında;
-Aile benzeri grup ilişkileri, komşuluk ilişkilerine dönüştü.
-Yaşa ve cinsiyete yada etnik ayrıcalıklara dayalı ilişkiler, ekonomik ilişkilere dönüştü.
-Biyolojik yakınlıklar, toplumsal yakınlıklara dönüştü.
-Çeşitli halk grupları, seküler yurttaşlara dönüştü.
-Bir kabile topluluğu, evrensel yurttaşlar kitlesine( civitatis) dönüştü.
Yurttaşlık; kendi topluluklarının yönetimine aktif olarak katılan insanların oluşturduğu toplumsal bir oluşumdur.
Aslında bir " öz oluşum " dur. Kişisel ve toplumsal eğitim sonucunda yurttaşlık oluşmuştur.
Değerli yol arkadaşlarım;
Kentlerin oluşumunu ve tarihsel serüvenini anlatmaya çalıştım.
Kentler sadece binaların, fabrikaların ve işlik'lerin toplamından ibaret değildir.
Kent canlı bir organizmadır. O'nun bir hafızası vardır, yaşanmışlıkların kaydedildiği ve asla unutulmadığı bir hafıza...
KENDINE YETEBİLEN, ÖZ YETERLİLİĞE SAHİP EKO-KENT'LERE VE ONUN VİCDANLA, MERHAMETLE DONANMIŞ YILMAZ, YENİLMEZ YÜREKLERİNE....