7 Ağustos tarihli yazımızda; CHP yönetiminin yeni bir parti programı hazırlanmasına karar verdiğini yazmış, hem vatandaşlardan, hem de parti üyelerinden aşağıdaki beş soruya yanıt vermelerinin istendiğini belirtmiştik. Şimdi biz, bu sorulara tek tek yanıtlarımızı verelim.
* CHP’nin yüzyıllık tarihi ve Türk siyasi hayatındaki yeri hakkındaki görüşleriniz nelerdir?
Ulusal Kurtuluş Savaşımızdan, Kuvayı Milliye’den, Müdafaa-i Hukuk’dan, Halk Fırkası’ndan gelen Cumhuriyet Halk Partisi; Mustafa Kemal Atatürk’ün kurduğu ve ilkeleri Cumhuriyetçilik, Ulusçuluk, Halkçılık, Devletçilik, Laiklik, Devrimcilik olan, ülkemizi kuran bir partidir. Üstelik bu yönüyle dünyada ilktir, tektir. CHP, kurtuluştan, kuruluşa dönüşen bir süreçte özellikle 1923 ile 1938 yılları arasında az zamanda çok ve büyük işlerin üstesinden gelmiştir.
Sanayi kongreleriyle, ziraat kongreleriyle, kalkınma planlarıyla eldeki kıt kaynaklarla halkın ihtiyaçlarının en iyi biçimde karşılanmasına çalışılmış, hammaddesi Türkiye'de olmasına karşın dışarıdan ithal edilmek zorunda kalınan ürünlerin ülkemizde üretilmesini sağlanmıştı. Planlanan hedeflere ulaşmak için; sınırsız yurt sevgisi, inanç ve özveriden başka, bilinçli, kararlı, örgütlü ve devrimci bir tavır sergilenmişti.
1923 yılında kurulan genç Türkiye Cumhuriyeti, halkın büyük çoğunluğu fakir ve eğitimsiz, sanayi kuruluşları yok denecek kadar az, sermaye birikiminden yoksun, geri kalmış bir ülke konumundaydı. Üstelik iktisadi açıdan Osmanlı İmparatorluğundan devraldığı “Düyun-u Umumiye” borçlarını da ödemek zorundaydı. Atatürk'ün CHP’si döneminde gerçekleştirilen somut ekonomik girişimler, on beş yıl gibi kısa bir zamanda çok büyük bir kalkınma hamlesine girişildiğini göstermeye yeterlidir.
1922-1925 yılları arasında fiyatlarda artış oranı yılda %3, 1925-1927 yılları arasında ise %1 olmuştur. Bazı fiyatlarda ucuzlama görülmüştür. Türk parası yabancı paralar karşısında değer yitirmemiş, aksine bazılarına karşı değer kazanmıştır. 1923-1938 yılları arasındaki 11 yıl, gelir ve giderin eşit olduğu denk bütçe; 3 yıl, gelirin giderden çok olduğu bütçe fazlası gerçekleştirilmiştir. Yalnızca, Cumhuriyet'in ilk bütçesi olan 1924 yılı bütçesinde, %8'lik bir açık verilmiştir. 1924 yılı hariç, dış ticaret dengesi 1923 ile 1946 yılları arasında hep pozitif, yani dış satım hep dış alımdan fazla olmuştur. 1929-1939 yılları arasında bütün dünyada sanayi üretimi %19 artarken, genç Türkiye Cumhuriyeti’nde %96 artmıştır. Dünyada ortalama kalkınma hızı %4-5 seviyesindeyken, Türkiye’de %10 olmuştur. Tarım üretimi 1923-1930 yılları arasında %10, 1930-1940 yılları arasında %5 artmıştır.
10. Yıl Marşı’ndaki “Çıktık açık alınla, on yılda her savaştan” sözünün içi sosyal, toplumsal devrimlerin yanı sıra kalkınma planlarıyla, sanayi planlarıyla, şeker fabrikalarıyla, basma fabrikalarıyla, demiryollarıyla, Sümerbank’la, Etibank’la dolu olduğunu bilmeliyiz.
Atatürk’ün önderliğindeki CHP’nin, tam bağımsız ve emperyalizm karşıtı kararlı yönetimi ve ilkeleri sayesinde gelişen Türkiye, ne yazık ki O’nun ölümünden sonra bu gelişmeyi sürdürememiştir. 1940’lı yıllarda CHP, eski performansından ve ilkelerinden uzaklaşmış, erken şekilde çok partili hayata geçilmiş ve ardından Atatürk ilkelerinden ödünler verilmeye başlanmıştır.
CHP’nin 12 Ocak 1959 tarihinde gerçekleştirilen 14. kurultayında ilan edilen “İlk Hedefler Beyannamesi”, CHP’nin Demokrat Parti iktidarı boyunca dile getirdiği hak ve özgürlükler ile modern hukuk devletinin gereklerini bir bütün halinde yayınlandığı manifestoydu. İlk Hedefler Beyannamesi, 1961 Anayasası’nın maddeleri arasında yer almıştı. 1961 Anayasası, ülkemizin önünü ve yönünü her alanda açarak, geliştirerek, demokratik ve laik sosyal hukuk devleti ilkesiyle, yeniden Kemalist devrimlere sahip çıkılmasına olanak sağlamıştı.
1965 genel seçimlerinin öncesinde, 29 Temmuz 1965 tarihinde CHP Genel Başkanı İsmet İnönü, “CHP bünyesi itibarı ile devletçi bir partidir ve bu sıfatla elbette ortanın solunda bir anlayıştadır” diyerek, CHP’nin yönünü açıklamıştır.
12 Eylül 1980 darbesiyle kapatılan CHP, 9 Eylül 1992 tarihinde yeniden açılmış ancak gerek genel başkanların, gerekse yöneticilerin Atatürk ilkelerinde uzaklaşarak, liberalizme savrulmaları üzerine, girilen her seçimde %25 seviyelerinde oy almıştır. Özellikle mevcut genel başkanın “laiklik tehlikede değildir” söylemiyle CHP iyice ilkelerinden uzaklaştırılmış, Atatürk karşıtları, dinciler, bölücüler partiye doldurulmuş, kendi seçmeni küstürülmüştür.
CHP gibi köklü bir partinin, Türk siyasi hayatına yaptığı katkılar, görüldüğü gibi çok büyüktür. Eğer Atatürk ilke ve devrimlerine sıkı sıkı sarılınsa, ülkemize yine büyük ve yararlı hizmetlerde bulunulacağı tartışılmaz bir gerçektir.
* CHP, Türkiye’nin geleceğini şekillendirmede nasıl bir rol oynamalıdır?
CHP, Cumhuriyetçilik, Ulusçuluk, Halkçılık, Devletçilik, Laiklik, Devrimcilik ilkelerine sahip, tam bağımsızlık ve emperyalizm karşıtlığı ilkelerini özümseyen yöneticilerle, ülkemizin aydınlığa doğru şekillenmesinde önemli görevler üstlenir.
CHP, ilkelerinden biri olan laikliğe sıkı sarılmalı; bilimselliği temel ilke edinerek, din eğitimine ve din ticaretine kesinlikle karşı olmalıdır. CHP, planlı ekonomiden yana olmalıdır. Kamu kaynaklarının sektörel ve bölgeler arası dağılımını düzenleyerek, kaynak kullanımının iyileştirilmesini sağlamaya çalışmalıdır. CHP, gelir dağılımının düzeltilmesi için uğraş vererek, dengeli ve adaletli bir gelir bölüşümünden yana olmalıdır. CHP, sosyal devlet ilkesini benimseyerek, sağlık ve eğitim hizmetlerinin yeterli düzeyde ve ücretsiz olarak tüm halk kitlelerine ulaşmasına çalışmalıdır.
CHP, özelleştirme politikalarına ilke olarak karşı çıkmalıdır ve özelleştirilen kuruluşların yeniden kamunun eline geçecek şekilde yapılandırılması gerçekleştirilmelidir. Etkin ve dürüst bir kamu yönetimi anlayışını savunmalıdır. CHP, ülkemizin dış dünya ile siyasal, ekonomik ve teknolojik ilişkilerinin, karşılıklı çıkar dengeleri üzerine oturtulmasını sağlamalıdır. CHP, komşularıyla iyi ilişkilerin sağlanmasına öncülük ederek, “Yurtta Barış, Dünyada Barış” söylemine sıkı sıkıya sarılmalıdır. NATO’dan çıkılarak, Avrupa Birliği’ne üye olmaktan vazgeçilmelidir.
CHP, ulusal tarımın, hayvancılığın ve sanayinin gelişmesi için önlemler alarak, çokuluslu şirketler karşısında ezilmesine karşı çıkmalı ve üretimin arttırılmasını desteklemelidir. Yeraltı ve yerüstü zenginliklerini ülkesinin gelişimi için ve gerekirse yeni teknolojiler üreterek, değerlendirmelidir.
CHP, Atatürk düşmanlarını, ikinci cumhuriyetçileri, tarikatçıları, din tüccarlarını, bölücüleri, mezhepçileri, küreselleşme yanlılarını, Menderes ve Özal hayranlarını, sağcı söylemde bulunanları, ilkesiz ve tutarsız olanları içinde barındıramaz, barındırmamalıdır. Çünkü böyleleriyle ülkemizin aydınlık geleceği şekillenemez.
* CHP’nin programına yön vermesi gerektiğini düşündüğünüz ana prensip ve temel değerler nelerdir?
CHP’nin programına yön vermesi gereken ana prensip ve temel değerler, kuruluş ayarlarına dönmesiyle sağlanabilir. Tek parti dönemi CHP’sinin 1923 ile 1938 yılları arasında neler yaptığı ve nasıl büyük başarılara imza attığı yukarıda ayrıntılı olarak açıklanmıştı.
Kemalizm, 1938 yılında hayata veda eden bir kişiye gösterilen sevgi ve saygı şeklinde değil, temeli akılcılık olan sosyal, politik ve ekonomik bir dünya görüşüdür. Kemalizm, bilimin ve aklın ışığında daima kendini yenilemek ve ileriye gitmektir. Altı Ok ile bu sağlanmaktadır. CHP’nin yeni hazırlayacağı programına yön vermesi gereken ana prensip şüphesiz ki Altı Ok’tur. Altı Ok’un içinde tüm evrensel değerler bulunmaktadır. Bunun yanında temel değerler olarak tam bağımsızlık ve emperyalizm karşıtlığı da mutlaka olmalıdır.
* Türkiye’nin öncelikli olduğunu düşündüğünüz üç sorununu yazınız. Bu sorunların çözümü için nasıl bir yol izlenmesi gerektiğini kısaca açıklayınız.
Türkiye’nin en önemli sorunu eğitimdir. Ardından laiklik ve ekonomi gelmektedir. Eğitimin sorunlarını çözmek için ulusalcı, vatansever ve cumhuriyet devrimlerini özümsemiş kadrolara gereksinim vardır. Öncelikle her alanda ulusal eğitim yapılmalıdır. Ulusal eğitim; ulusun kendi eğitimcileri tarafından hazırlanmış, kaynakları, yöntemleri, planları, olanakları ve uygulamaları ulusal olan eğitimdir. Bütün öğretim kademelerini içine alan bilimsel, laik, demokratik ve çağdaş eğitime inananlardan oluşan bir komisyon ile köklü bir eğitim reformu yapılmalıdır.
Eğitimin de sağlık hizmetleri gibi ülke genelinde mutlaka devlet tarafından ve ücretsiz sağlanması ön koşul olmalıdır. Eğitim dili resmi dil ile yapılmalıdır. Ancak öğrencilerin bir ya da daha fazla yabancı dil öğrenmeleri için gerekli çalışmalar yapılmalıdır. Eğitim sistemi sınav temelli değil, öğrenme temelli olmalı; ezbere değil, düşünmeye ve sorgulamaya dayanmalıdır. Nitelikli bir eğitim için öğrencilerin temel fen bilimleri ve matematik bilgisi yanında felsefe, mantık, sosyoloji, psikoloji, sanat tarihi, tarih, coğrafya bilgilerine sahip olması için çalışmalar yapılmalıdır. Farkındalık ve duygusal zekânın yüksek olduğu, soyut, analitik düşünme ve sorgulama becerisinin kazandırıldığı bir yöntem gerekir; öğrencilerin gelişimi açısından kültürel, sosyal ve sportif etkinliklere yer verilmelidir.
Laiklik, dini fikirlerle dünya işlerinin birbirinden ayrılmasıdır; toplum ve devlet yaşamının akla ve bilime dayandırılmasıdır. Toplumun binlerce yıl önce konmuş, o günün sorunlarına çözüm getiren kurallara göre yönetilme zorunluluğunun kaldırılmasıdır. Din adına yapılan baskı ve zorbalığın devre dışı bırakılmasıdır. Laiklik, aydınlanmanın ve çağdaşlaşmanın gerekli ilkesidir. Laiklik, devletin inançlar karşısında tarafsızlığı, inanç özgürlüğü, farklılıklarla birlikte barış içinde bir arada yaşamanın temel güvencesi ve garantisidir. Aynı zamanda, laiklik bir yaşam biçimi ve demokrasinin olmazsa olmazıdır.
Bugün ülkemizde laiklik tehlikededir; çünkü yapılanlar hep dini temele dayandırılmaktadır. Diyanet Akademisi’nin kurulmasından tutun, Yargıtay’ın dua ile açılmasını, türban için yasa tasarısı verilmesini, okullara imam atanmasını, laik ve bilimsel eğitim yerine dini eğitime geçilmesini, tarikatlar ve cemaatler gibi oluşumların laikliğe karşı yapılan eylemler olduğu bilinmelidir. Laiklik, aklın sorgulanmasıdır. Bu sorgulamayı yapamayanlar ya da laikliğin tehlikede olmadığını sananların, ülkemizin bugün getirildiği durumun baş sorumluları arasında olduğunu bilmeliyiz.
24 Ocak 1980 kararlarından beri ülkemiz ekonomik sorunlarla boğuşmaktadır ve ekonomik olarak büyük çöküş yaşamaktadır. AKP döneminde vatandaş borçlandı, üretici borçlandı, sanayici borçlandı. Tarım ve hayvancılık bitirildi, sanayi yok edildi, üretim çökertildi. Ulusal değerlerimiz KİT’lerin en karlı olanları özelleştirilerek, peşkeş çekildi, yağmalandı.
Dış kaynak girişine dayalı, üretimi bitiren, ülkeyi borçlandıran sisteme son vermek gerekiyor. Dünya Bankası, İMF gibi kuruluşlardan kredi alımına son verilerek, yerli kaynakların kullanımına olanak sağlayacak önlemler alınmalıdır. Devlet; sanayiciye ve çiftçiye gerekli teşvikleri sağlamalıdır.
Türkiye ekonomisinin dış kaynaklara aşırı şekilde bağımlı olma sorunu ortadan kaldırılmalıdır. Türkiye’nin sahip olduğu enerji kaynakları iyi kullanılarak, enerjide dışa bağımlılık ortadan kaldırılmalıdır.
Vergide adalet sağlanmalıdır. Dolaylı vergiler adaletsizliğe yol açmaktadır. Akaryakıt, iletişim, gıdadan alınan yüksek vergiler düşürülmelidir. Buna karşın yüksek kar elde eden bankalar, finansal kazançlar adil biçimde vergilendirilmelidir. Böylece toplam vergi gelirleri içinde dolaylı vergilerin payı azalırken, doğrudan vergilerin payı artacaktır.
AKP iktidarından önce yaklaşık 100 milyar dolar dış borcu bulunan Türkiye, AKP iktidarından sonra yaklaşık 500 milyar dolar dış borca yaklaşmıştır. Bu borcun büyük çoğunluğu beşli ihale grubunun yaptığı inşaatlara harcandı. Bu grupta biriken servetin bir kısmı toplumun gereksinimleri için bir kez vergilendirilmelidir. Ayrıca bu grubun silinen vergileri, toplumun yararı için geri alınmalıdır. Kayıt dışı büyük kazançlar, “nereden buldun yasası” ile takip edilerek, vergilendirilmelidir.
Özelleştirilen Devlet Üretme Çiftlikleri ve benzeri kuruluşlar modernize edilerek, tekrar kamu kuruluşu haline getirilmelidir. Devlet, çiftçi için yerli tohum ve gübre üretmeli, çiftçiye mazot düşük fiyattan verilmelidir. Yerli ırk hayvancılığın gelişmesi için çalışmalar yapılmalıdır. İmara açılan meralar ıslah edilerek, hayvancılığa kazandırılmalıdır.
Sanayi yatırımları belirli bir program çerçevesinde yapılmalı, yurtiçi kaynakların kullanımına özen gösterilmelidir. Gerçekten yerli ve milli olmak için ulusal sanayi desteklenmelidir. Gümrük birliği anlaşmasına son verilmelidir.
Türk vatandaşlarına vize koyan tüm ülkelere, karşılıklılık ilkesi gereğince aynı şekilde vize konmalıdır. Turizmde herşey dahil sistemi kaldırılarak, turistlerin gittikleri yerlerde esnafla buluşmalarını sağlayacak bir sistem getirilmelidir.
Türkiye için çare, planlı kalkınmadır, karma ekonomidir ve bunlara bağlı olarak denk bütçedir. 1923 ile 1938 yılları arasındaki başarılardan ders çıkarmak gerekir.
* CHP’nin politikalarını uygulaması ve ilkelerini hayata geçirmesi için gereken iktidar stratejisi hakkındaki görüşlerinizi yazınız.
CHP’nin politikalarını uygulaması ve ilkelerini hayata geçirmesi için öncelikle Atatürk ilke ve devrimlerini özümseyen kadroların parti yönetiminde olması gereklidir. Son yıllardaki savrulan CHP’nin iktidar olma şansı hiç yoktur, zaten alınan seçim yenilgileriyle de bu durum görülmektedir.
CHP’de tüm üyeler yenilenerek, delege sistemine son verilmelidir. CHP’de parti içi demokrasi yoksa ülkeye sağlıklı bir demokrasi getirmek söz konusu olamaz. Parti içi demokrasinin ön koşullarından birisi de parti içi eğitim alan ve parti ödentilerini yerine getiren üyelerle yapılan önseçimdir. Genel başkan dahil tüm organların, milletvekillerinin, yerel yöneticilerin seçimi yargı denetiminde önseçim ile yapılmalıdır. Böylece örgütün bildiği, güvendiği nitelikli adaylar yönetim görevlerine gelir ve bu da partinin iktidara uzanmasının önünü açar.
Yeni bir parti programı, parti örgütlerine, demokratik kitle örgütlerine, meslek odalarına, sendikalara danışılarak hazırlanmalıdır. Buralardan alınacak görüşler değerlendirilir, yeni program şekillenir ve kurultayın onayına sunulur. İzlenecek bu yol için en az iki yıla gereksinim vardır. Vatandaşlardan ve üyelerden gelecek bu şekildeki beş sorunun yanıtlarını birkaç ay içinde değerlendirmek mümkün değildir. Üstelik bu yanıtları kimlerin ve nasıl değerlendireceği belli olmadığı gibi yetkinlikleri hakkında da hiçbir bilgi yoktur.
Şimdi ortaya çıkan ve şimdiki yönetimin yaptıklarına hiç ses çıkarmayıp, ortak olan genel başkan adaylarının bu sorulara vereceği yanıtlar da merak konusudur. Çünkü ortaya çıkan adaylar, Atatürk ilke ve devrimlerini özümsemiş olsalardı, yapılan yanlışlara tepki verilerdi.
Kemal Kılıçdaroğlu 21 Eylül 2010 tarihinde Berlin’de “laiklik tehlikededir diyemem, çünkü altını dolduramam” derken hangi genel başkan adayı tepki vermişti? 10 Şubat 2012 tarihinde Kemal Kılıçdaroğlu’nun “yargıda cemaatçi yapılanma var diyemem” sözüne hangi genel başkan adayı tepki vermişti? 2014 cumhurbaşkanlığı seçimlerinde siyasal İslamcı birini aday olarak önerenlere hangi genel başkan adayı tepki vermişti? 16 Nisan 2017 tarihindeki halk oylamasında mühürsüz oylarla rejim değiştirilirken hangi genel başkan adayı tepki vermişti? CHP Tunceli örgütü 15 Kasım 2017 tarihinde hain Seyid Rıza’yı anarken hangi genel başkan adayı tepki vermişti? 2022 yılında Diyanet Akademisi kurulurken hangi genel başkan adayı tepki vermişti? 7 Haziran 2022 tarihinde CHP grup toplantısında Kemal Kılıçdaroğlu’nun; “Türkiye’nin genç muhafazakâr kadınlarına bir kez daha seslenmek istiyorum. CHP eski CHP değildir. Beraberiz, birlikteyiz. Artık aynı değerleri savunuyoruz” söylemlerine hangi genel başkan adayı tepki vermişti? Kemal Kılıçdaroğlu’nun verdiği türban yasası için hangi genel başkan adayı tepki vermişti? Altı sağ kökenli partiyi bir araya getirip, başarı kazanılacağı söylemlerine hangi genel başkan adayı tepki vermişti? Genel başkanın “Helalleşme” söylemiyle tarikatlara, cemaatlere ve tüm gericilere kol kanat germesine hangi genel başkan adayı tepki vermişti? Danışmalarından bazılarının Fetöcü oldukları bilinmesine karşın hangi genel başkan adayı tepki vermişti? 22 Temmuz 2023 tarihinde genel başkanın; “Genel başkanlık yükünü taşıyabileceğine inanacağım, CHP’nin ilkelerine bağlı, partiyi ileri götürebilecek ve geçmişi temiz birisi olsa Genel Başkanlığı yarın bırakırım” söylemine hangi genel başkan adayı tepki vermişti? CHP içinde Atatürk’e dil uzatanlar, ‘TR’ kodlu ajanlar, Dersim’i katliam olarak kabul edenler, Seyid Rıza'nın ve Çerkes Ethem’in olmayan onurlarının geri verilmesini isteyenler, sözde Ermeni soykırımı için özür dilenmesini isteyenler, Kürtçülük, ırkçılık, mezhepçilik, dincilik, bölücülük yapanlara, ilkesiz ve tutarsız olanlara karşı hangi genel başkan adayı tepki vermişti?
CHP’deki sorun ideolojiktir. CHP’nin ideolojisi Kemalizm’dir, yolu Altı Ok’tur. Kemalizm ileriye açık, aydınlanmacı bir ideolojidir. Mazlum ulusların, ulusal demokratik devriminin ideolojisidir. Değişen koşullar içinde, sürekli ve akılcı bir yenilenmeyi ve o yenilenmenin ilkelerini içerir. Kemalizm ile sosyal demokrasi çok farklıdır. Emperyalizmin ideolojik ve siyasi yedek lastiği konumundaki sosyal demokrasi, ulusalcılığın aşılması gerektiğini savunmaktadır. Kısaca söylemek gerekirse hem Atatürkçü, hem de sosyal demokrat olunmaz. Parti üyelerinin bunları bilmemesi belki bir ölçüde doğal karşılanabilir ancak partiyi yönetmeye istekli kadroların bunları bilmemesi aymazlıkla ve sapkınlıkla bile açıklanamaz.
Yıllardır CHP yönetimlerinin yanlışlarını söyledik, yazdık; genel başkanları, yöneticileri eleştirdik. Çizgimiz hep Atatürk’ten yana, hep ilke ve devrimlerinden yana olduğu için korkmadan gerçekleri haykırdık. Şimdi bu gerçekleri yeniden ve hep birlikte haykırma zamanıdır. “CHP kurtarılmadan, Türkiye kurtarılamaz” söyleminin içini doldurmalıyız ve bu yüzden CHP genel başkanlığı için, Altı Ok temelinde partimizi yönetmek için buradayız diyoruz. Parti çökmeden, güzel ülkemiz yitirilmeden ulusalcılar, Kemalistler görev başına…
Azim ve Karar, 14 Ağustos 2023.