"Sermaye lehine düzenlenmiş kentlerde ortaya çıkan bir katliam yaşandı"
Gündem
(marmaracagdas.com) - http://marmaracagdas.com |
12.03.2023 - 20:41, Güncelleme:
12.03.2023 - 20:50 4371+ kez okundu.
"Sermaye lehine düzenlenmiş kentlerde ortaya çıkan bir katliam yaşandı"
Gazeteciler Bahadır Özgür ve Hakkı Özdal, "Doğal bir afet felakete nasıl dönüştü?" sorusuna cevap aradı. Gebze'de Evrensel Gazetesi'nin düzenlediği etkinlikte deprem bölgesinden tanıklıklarıyla konuşan gazeteciler, yaşanan sürecin karanlıkta kalan kısmını tartıştı.
GAZETECİLER DEPREM GÖZLEMLERİNİ AKTARDI
Petrol-İş Gebze Şubesinde düzenlenen etkinlikte ilk olarak konuşan gazeteci Hakkı Özdal, 6 Şubat ve sonrasında yaşanan büyük yıkımın Gebze'de, Kocaeli'de, işçi sınıfının ve emekçilerin yoğun olduğu her yerde konuşulması, olası yeni felaketlere toplum olarak daha hazırlıklı olunması açısından önem verdiklerini söyleyerek başladı. Deprem bölgesinin sermaye düzenini, yerel siyaset ağlarını, kimi yerlerde tarikat-cemaat-vakıflar ve diğer sermaye sahiplerinin inşa ettiği kentlerin nasıl ve kimin üzerine yıkıldığını anlamak için bölgeye gittiklerini vurgulayan Özdal, "Benzer yıkımlar ve benzer çaresizlikler gördük ama depremin ilk gününden bu yana 'Devlet nerede?' tartışmasının da eksik bir tartışma olduğunu gördük. Gittiğimiz bütün yerlerde o terkedilmişliğe rağmen devletin bir şekilde var olduğunu, bulunduğunu da gördük. Ama arama kurtarma, ilk yardım ve barınma-beslenmenin tesis edilmesinde devlet yoktu. Bu 'devletin acizliği, yeteneksizliği ya da başarısızlığı' mıdır, ilk günler böyle algılandı fakat bölge gözlemimiz bunun devletin başarısızlığı değil, devletin edindiği yeni formun ortaya çıkardığı hakikat olduğu kanaatindeyiz. Orada çalışan bir devlet aklı var, orayı tek bir deprem bölgesi olarak görmüyor. Kentleri, kasabaları hem mevcut iktisadi-politik işlevleriyle, hem de bundan sonra olası işlevleriyle tasnif etmiş ve farklı farklı davranılıyor" dedi.
Örneğin Antakya, Maraş ve Adıyaman korkunç durumdaydı. Ama devlet Antakyalıları göçe teşvik etmek, hatta bazı durumlarda göçe zorlamak için kasten barınma sorunu yarattı" diyen Özdal, "Çünkü Antakya için yapılacak şey, oranın hızlıca yeniden imarı, oranın bir kültür turizmi rantı etrafında yeni sermaye sahipleriyle, yeniden inşa edilmesi istendi. Bunu yapabilmek için devletin sadece yeni bir Antakya'ya değil, yeni bir Antakyalıya da ihtiyacı vardı. Bu yüzden Antakya'da göç teşvik edilen bir olgu. Mesela İskenderun'da öyle değil, Maraş'ta öyle değil. Çünkü buraların sanayisi var. Buralarda hızlıca, yeniden çalışsın istenen sanayi var ve iş gücüne ihtiyaç var. Yaygın ve kitlesel göç Maraş, İskenderun için uygun değildi devlet açısından" dedi.
"BUNUN ADI MÜLKSÜZLEŞTİRME"
"Karşılaştığımız manzaraya tek bir isim koyacaksak eğer bu tam bir mülksüzleştirme" diyen Özdal, "Bölge halkının evi, arabası, küçük mülkü, işyeri, atölyesi, tarlasının yok olduğu bir mülksüzleştirme. Depremin ortaya çıkardığı ilk şey tam bir sınıf alt oluşu. Yeni, vasıfsız işçi bölüğünün ortaya çıkışı da diyebiliriz. İki seçenek bırakılıyor insanlara; ya göç edecek bir belirsizliğe, ya da kalıp orada oluşacak devasa inşaat şantiyelerinde ucuz iş gücü olacak. Bunun farkındalar insanlar. Sermaye lehine düzenlenmiş kentlerde ortaya çıkan bir katliam yaşandı bu bölgede. Türkiye'de başka depremler de olacak, bu bölgede de benzer şeyler olacak. Karşı karşıya olduğumuz tablo bu. Kızılay çadır dağıtmak için değil, çadır satmak için var artık. Neo-Kızılay bu, bu şekilde yapılandırılmış durumda. Sonuncusu 2018 seçimlerinden önce olmak üzere İmar Affı adı altında kaçak yapıların sisteme dahil edildiği, bu yanıyla da ülkeyi yönetenlerin ortak olduğu bir suç yaşandı" diye konuştu.
Özdal'ın ardından sözü gazeteci Bahadır Özgür aldı. Milyonlarca insanın her şeyini kaybettiğini belirten Özgür, "Bu sadece ev değil, evindeki resminden, vazosundan, çiçeğinden tutun da koca bir yaşamını kaybetti insanlar. Bunlar yerine konulabilecek şeyler değil. Öte yandan kentin doktorundan, yazarına, mühendisinden sendikacısına varıncaya kadar kayıplar yaşandı, bu da bir kültürün yitip gittiğini gösteriyor. Bu çok başka bir şey ama bu bize bu çağda, bu kadar olanağın içinde böyle bir şeyin nasıl olabileceği sorusunu sorduruyor bize. Bu depremin hem nedeninin, hem de sonuçlarının çok daha uzun süre tartışılacağını düşünüyorum. Nedeninin basitçe afet ya da AKP ile açıklanamayacağını düşünüyorum" dedi. "Mülksüzleştirme" tanımını çok uzun zamandır kullandıklarını aktaran Özgür, "Bu sadece mülkü olanın mülkünü kaybetmesi meselesi değil. Mülksüzleştirme aslında bir yoksullaşma ve emekçileşme sürecini tarif eder. Yani insanların vasfı ne olursa olsun, eğitimi ne olursa olsun emeğini ucuza satmaya mecbur bırakılması anlamına geliyor. Mülksüzleştirme aslında AKP iktidarını da açıklayan bir şey. AKP gitse dahi sürecin nereye gideceğini belirleyecek bir durum aslında" dedi.
"KENTLER DEREBEYLİĞE DÖNMÜŞ DURUMDA"
"Afet nasıl felakete döndü?" sorusunu cevaplayan Özgür, "Deprem bölgesinde bu kadar yıkımın olması, afetin bir felakete dönüşmesi sadece depremle açıklanacak bir şey değil. Nurdağı küçük bir ilçe, nüfusu 60 bini bulmayan bir kent. Nasıl olur da 15 katlı binalar olur, nasıl olur da bunların hepsi yıkılır? Bu kadar yoksul bir yerde bu kadar yüksek binalar nasıl yapıldı, kim aldı bunları? Antakya için de geçerli bu, kim yaptı o kadar rezidansları, kim aldı onları? Bu kadar sermaye nereden geldi? Böyle bakınca bütün illerde, ilçelerde, hatta köylerde bir profil çıkıyor karşımıza. Aynı tip binalar, aynı tip yıkım ve her şeyin birbirine benzemesi aslında bu 20 yıllık dönüşümü gösteriyor bize. Biz tek parti iktidarını tartışıyoruz, tepede tek bir adam var ama aşağısı bir nevi derebeylerinden oluşan kentlere dönmüş buralar. Mesela her kentin bürokratı, müteahhiti, sermayedarı, iktidar partisinin il-ilçe yöneticileri iç içe geçmiş durumda. Hangisi devletin görevlisi, hangisi partinin görevlisi bunu ayıramıyorsunuz. Mesela Adıyaman'da belediye meclis üyesi aynı zamanda imar komisyonu başkanı, aynı zamanda AKP yöneticisi, aynı zamanda emlakçı, aynı zamanda yapı denetim firması var ve aynı zamanda riskli alan ilan etme hakkına sahip. Bunlar aynı kişiler, bir aile ya da aynı çevreden kişiler. Bu kentlerin bu şekilde ekonomik rant üretmesi ve bunun tepeden aşağıya doğru paylaşılması tesadüf değil" diye konuştu.
Gazeteciler Özgür ve Özdal'ın ardından etkinliğe katılanlar da söz alarak düşüncelerini paylaştı. Depremde yakınlarını kaybeden, günlerce deprem bölgesinde arama kurtarma ve yardım işlerine de katılan kadın bir metal işçisi, "Bizim en iyi yaptığımız şey örgütlenmek. Bu süreci de örgütlenerek, dayanışarak atlatacağız. Ben bölgede 12 gün kaldım, her şeyi biz kendimiz yaptık, hep birlikte. Şimdi de dayanışmamız devam ediyor. İnsanlar evsiz kaldı. Belki onlara bir prefabrik ev yapabilirsek ne mutlu bize. Ben elimden geldiğince bir şeyler yapmaya çalışıyorum, bundan sonra da yapacağım ama herkesin elini taşın altına koyması lazım. İlk günkü dayanışmayı göremiyoruz. Bütün bu olanları dayanışmayla aşarız oysa, yan yana gelerek" dedi.
"DEPREM GÜNLERİNDE KÖPEK BANYOSU ÜRETTİK"
Başka bir metal işçisi de "Nereden başlayacağız sorusu önemli" dedi. "Bence herkes önce kendinden başlamalı" diyen metal işçisi, "Deprem doğal bir afet evet ama bu yaşanan felaket değil, bir cinayet. Bu cinayetin suç ortakları da belli. Benim çalıştığım fabrika konut sektörüyle bağlantılı bir fabrika. İstanbul Eyüp'te, tam depremin yaşandığı günlerde Göktürk'te bir villada bir oda, o odada bir banyo, bir köpek banyosu... O köpek odasına bir depremin olduğu o ilk günlerde kabin ve küvet yaptık. İnsanlar göçüğün altındaydı, biz o köpek banyosunu yaptık, Göktürk'teki o villaya gönderdik. O burjuvanın köpeği o banyoda yıkanacak, tertemiz kokacak ama benim depremi yaşamış vatandaşım peki?" dedi.
"İMZA KAMPANYASI BAŞLATTIK"
Emek Partisi Gebze İlçe Başkanı Yusuf Akar ise, başlattıkları kampanyadan söz etti. Yaşadıkları kentin deprem bölgesinde olduğunu, kendisinin de 99 depremini yaşadığını aktaran Akar, "Partimiz bulunduğu her yerde 'Deprem Hazırlık Komitesi' kurmaya çalışıyor. Bu komitelerde gerekli görüldüğü takdirde eğitimler alacağız, depreme ve sonrasına kendimizi hazırlayacağız. Bir diğer yandan da belediyeler ve ilgili bakanlıkları harekete geçireceğiz. Bulunduğumuz evlerin, okulların, fabrikaların depreme ne kadar dayanıklı olup olmadığını bilmek istiyoruz. Bu testlerin ve ihtiyaç duyulduğu takdirde gerekli onarımın ücretsiz olarak yapılmasını talep ediyoruz. Bu minvalde bir imza kampanyası da başlattık" diye konuştu.
Gazeteciler Bahadır Özgür ve Hakkı Özdal, "Doğal bir afet felakete nasıl dönüştü?" sorusuna cevap aradı. Gebze'de Evrensel Gazetesi'nin düzenlediği etkinlikte deprem bölgesinden tanıklıklarıyla konuşan gazeteciler, yaşanan sürecin karanlıkta kalan kısmını tartıştı.
GAZETECİLER DEPREM GÖZLEMLERİNİ AKTARDI
Petrol-İş Gebze Şubesinde düzenlenen etkinlikte ilk olarak konuşan gazeteci Hakkı Özdal, 6 Şubat ve sonrasında yaşanan büyük yıkımın Gebze'de, Kocaeli'de, işçi sınıfının ve emekçilerin yoğun olduğu her yerde konuşulması, olası yeni felaketlere toplum olarak daha hazırlıklı olunması açısından önem verdiklerini söyleyerek başladı. Deprem bölgesinin sermaye düzenini, yerel siyaset ağlarını, kimi yerlerde tarikat-cemaat-vakıflar ve diğer sermaye sahiplerinin inşa ettiği kentlerin nasıl ve kimin üzerine yıkıldığını anlamak için bölgeye gittiklerini vurgulayan Özdal, "Benzer yıkımlar ve benzer çaresizlikler gördük ama depremin ilk gününden bu yana 'Devlet nerede?' tartışmasının da eksik bir tartışma olduğunu gördük. Gittiğimiz bütün yerlerde o terkedilmişliğe rağmen devletin bir şekilde var olduğunu, bulunduğunu da gördük. Ama arama kurtarma, ilk yardım ve barınma-beslenmenin tesis edilmesinde devlet yoktu. Bu 'devletin acizliği, yeteneksizliği ya da başarısızlığı' mıdır, ilk günler böyle algılandı fakat bölge gözlemimiz bunun devletin başarısızlığı değil, devletin edindiği yeni formun ortaya çıkardığı hakikat olduğu kanaatindeyiz. Orada çalışan bir devlet aklı var, orayı tek bir deprem bölgesi olarak görmüyor. Kentleri, kasabaları hem mevcut iktisadi-politik işlevleriyle, hem de bundan sonra olası işlevleriyle tasnif etmiş ve farklı farklı davranılıyor" dedi.
Örneğin Antakya, Maraş ve Adıyaman korkunç durumdaydı. Ama devlet Antakyalıları göçe teşvik etmek, hatta bazı durumlarda göçe zorlamak için kasten barınma sorunu yarattı" diyen Özdal, "Çünkü Antakya için yapılacak şey, oranın hızlıca yeniden imarı, oranın bir kültür turizmi rantı etrafında yeni sermaye sahipleriyle, yeniden inşa edilmesi istendi. Bunu yapabilmek için devletin sadece yeni bir Antakya'ya değil, yeni bir Antakyalıya da ihtiyacı vardı. Bu yüzden Antakya'da göç teşvik edilen bir olgu. Mesela İskenderun'da öyle değil, Maraş'ta öyle değil. Çünkü buraların sanayisi var. Buralarda hızlıca, yeniden çalışsın istenen sanayi var ve iş gücüne ihtiyaç var. Yaygın ve kitlesel göç Maraş, İskenderun için uygun değildi devlet açısından" dedi.
"BUNUN ADI MÜLKSÜZLEŞTİRME"
"Karşılaştığımız manzaraya tek bir isim koyacaksak eğer bu tam bir mülksüzleştirme" diyen Özdal, "Bölge halkının evi, arabası, küçük mülkü, işyeri, atölyesi, tarlasının yok olduğu bir mülksüzleştirme. Depremin ortaya çıkardığı ilk şey tam bir sınıf alt oluşu. Yeni, vasıfsız işçi bölüğünün ortaya çıkışı da diyebiliriz. İki seçenek bırakılıyor insanlara; ya göç edecek bir belirsizliğe, ya da kalıp orada oluşacak devasa inşaat şantiyelerinde ucuz iş gücü olacak. Bunun farkındalar insanlar. Sermaye lehine düzenlenmiş kentlerde ortaya çıkan bir katliam yaşandı bu bölgede. Türkiye'de başka depremler de olacak, bu bölgede de benzer şeyler olacak. Karşı karşıya olduğumuz tablo bu. Kızılay çadır dağıtmak için değil, çadır satmak için var artık. Neo-Kızılay bu, bu şekilde yapılandırılmış durumda. Sonuncusu 2018 seçimlerinden önce olmak üzere İmar Affı adı altında kaçak yapıların sisteme dahil edildiği, bu yanıyla da ülkeyi yönetenlerin ortak olduğu bir suç yaşandı" diye konuştu.
Özdal'ın ardından sözü gazeteci Bahadır Özgür aldı. Milyonlarca insanın her şeyini kaybettiğini belirten Özgür, "Bu sadece ev değil, evindeki resminden, vazosundan, çiçeğinden tutun da koca bir yaşamını kaybetti insanlar. Bunlar yerine konulabilecek şeyler değil. Öte yandan kentin doktorundan, yazarına, mühendisinden sendikacısına varıncaya kadar kayıplar yaşandı, bu da bir kültürün yitip gittiğini gösteriyor. Bu çok başka bir şey ama bu bize bu çağda, bu kadar olanağın içinde böyle bir şeyin nasıl olabileceği sorusunu sorduruyor bize. Bu depremin hem nedeninin, hem de sonuçlarının çok daha uzun süre tartışılacağını düşünüyorum. Nedeninin basitçe afet ya da AKP ile açıklanamayacağını düşünüyorum" dedi. "Mülksüzleştirme" tanımını çok uzun zamandır kullandıklarını aktaran Özgür, "Bu sadece mülkü olanın mülkünü kaybetmesi meselesi değil. Mülksüzleştirme aslında bir yoksullaşma ve emekçileşme sürecini tarif eder. Yani insanların vasfı ne olursa olsun, eğitimi ne olursa olsun emeğini ucuza satmaya mecbur bırakılması anlamına geliyor. Mülksüzleştirme aslında AKP iktidarını da açıklayan bir şey. AKP gitse dahi sürecin nereye gideceğini belirleyecek bir durum aslında" dedi.
"KENTLER DEREBEYLİĞE DÖNMÜŞ DURUMDA"
"Afet nasıl felakete döndü?" sorusunu cevaplayan Özgür, "Deprem bölgesinde bu kadar yıkımın olması, afetin bir felakete dönüşmesi sadece depremle açıklanacak bir şey değil. Nurdağı küçük bir ilçe, nüfusu 60 bini bulmayan bir kent. Nasıl olur da 15 katlı binalar olur, nasıl olur da bunların hepsi yıkılır? Bu kadar yoksul bir yerde bu kadar yüksek binalar nasıl yapıldı, kim aldı bunları? Antakya için de geçerli bu, kim yaptı o kadar rezidansları, kim aldı onları? Bu kadar sermaye nereden geldi? Böyle bakınca bütün illerde, ilçelerde, hatta köylerde bir profil çıkıyor karşımıza. Aynı tip binalar, aynı tip yıkım ve her şeyin birbirine benzemesi aslında bu 20 yıllık dönüşümü gösteriyor bize. Biz tek parti iktidarını tartışıyoruz, tepede tek bir adam var ama aşağısı bir nevi derebeylerinden oluşan kentlere dönmüş buralar. Mesela her kentin bürokratı, müteahhiti, sermayedarı, iktidar partisinin il-ilçe yöneticileri iç içe geçmiş durumda. Hangisi devletin görevlisi, hangisi partinin görevlisi bunu ayıramıyorsunuz. Mesela Adıyaman'da belediye meclis üyesi aynı zamanda imar komisyonu başkanı, aynı zamanda AKP yöneticisi, aynı zamanda emlakçı, aynı zamanda yapı denetim firması var ve aynı zamanda riskli alan ilan etme hakkına sahip. Bunlar aynı kişiler, bir aile ya da aynı çevreden kişiler. Bu kentlerin bu şekilde ekonomik rant üretmesi ve bunun tepeden aşağıya doğru paylaşılması tesadüf değil" diye konuştu.
Gazeteciler Özgür ve Özdal'ın ardından etkinliğe katılanlar da söz alarak düşüncelerini paylaştı. Depremde yakınlarını kaybeden, günlerce deprem bölgesinde arama kurtarma ve yardım işlerine de katılan kadın bir metal işçisi, "Bizim en iyi yaptığımız şey örgütlenmek. Bu süreci de örgütlenerek, dayanışarak atlatacağız. Ben bölgede 12 gün kaldım, her şeyi biz kendimiz yaptık, hep birlikte. Şimdi de dayanışmamız devam ediyor. İnsanlar evsiz kaldı. Belki onlara bir prefabrik ev yapabilirsek ne mutlu bize. Ben elimden geldiğince bir şeyler yapmaya çalışıyorum, bundan sonra da yapacağım ama herkesin elini taşın altına koyması lazım. İlk günkü dayanışmayı göremiyoruz. Bütün bu olanları dayanışmayla aşarız oysa, yan yana gelerek" dedi.
"DEPREM GÜNLERİNDE KÖPEK BANYOSU ÜRETTİK"
Başka bir metal işçisi de "Nereden başlayacağız sorusu önemli" dedi. "Bence herkes önce kendinden başlamalı" diyen metal işçisi, "Deprem doğal bir afet evet ama bu yaşanan felaket değil, bir cinayet. Bu cinayetin suç ortakları da belli. Benim çalıştığım fabrika konut sektörüyle bağlantılı bir fabrika. İstanbul Eyüp'te, tam depremin yaşandığı günlerde Göktürk'te bir villada bir oda, o odada bir banyo, bir köpek banyosu... O köpek odasına bir depremin olduğu o ilk günlerde kabin ve küvet yaptık. İnsanlar göçüğün altındaydı, biz o köpek banyosunu yaptık, Göktürk'teki o villaya gönderdik. O burjuvanın köpeği o banyoda yıkanacak, tertemiz kokacak ama benim depremi yaşamış vatandaşım peki?" dedi.
"İMZA KAMPANYASI BAŞLATTIK"
Emek Partisi Gebze İlçe Başkanı Yusuf Akar ise, başlattıkları kampanyadan söz etti. Yaşadıkları kentin deprem bölgesinde olduğunu, kendisinin de 99 depremini yaşadığını aktaran Akar, "Partimiz bulunduğu her yerde 'Deprem Hazırlık Komitesi' kurmaya çalışıyor. Bu komitelerde gerekli görüldüğü takdirde eğitimler alacağız, depreme ve sonrasına kendimizi hazırlayacağız. Bir diğer yandan da belediyeler ve ilgili bakanlıkları harekete geçireceğiz. Bulunduğumuz evlerin, okulların, fabrikaların depreme ne kadar dayanıklı olup olmadığını bilmek istiyoruz. Bu testlerin ve ihtiyaç duyulduğu takdirde gerekli onarımın ücretsiz olarak yapılmasını talep ediyoruz. Bu minvalde bir imza kampanyası da başlattık" diye konuştu.
Anadolu Ajansı (AA), İhlas Haber Ajansı (İHA), Demirören Haber Ajansı (DHA) ve diğer ajanslar tarafından eklenen tüm haberler, sitemizin editörlerinin müdahalesi olmadan ajans kanallarından çekilmektedir. Bu haberlerde yer alan hukuki muhataplar haberi geçen ajanslar olup sitemizin hiç bir editörü sorumlu tutulamaz...
Habere ifade bırak !
Bu habere hiç ifade kullanılmamış ilk ifadeyi siz kullanın.
Habere ait etiket tanımlanmamış.
Okuyucu Yorumları
(0)
Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.