Yaşamak İçin Örgütlenmek, Direnmek Zorundayız…

Sağlık (isigmeclisi@gmail.com) - isigmeclisi@gmail.com | 17.01.2024 - 22:24, Güncelleme: 17.01.2024 - 22:27 4029+ kez okundu.
 

Yaşamak İçin Örgütlenmek, Direnmek Zorundayız…

AKP’nin hükümet olup ilerleyen yıllarda hızla devletin merkezinde yer alışının 22. yılındayız. Bu yıllarda AKP’li kurmayların dilinden “ekonomik kalkınma”, “büyüme”, “İleri Türkiye”, “Yeni Türkiye”, “yerli-milli” ve “Türkiye Yüzyılı” sözleri eksik olmadı. Ancak Türkiye işçi sınıfı ve halkımız açısından değişen birşey yok. Aksine her geçen yıl emekçilerin aleyhine çıkarılan yasalar, artan enflasyon ve giderek azalan alım gücü, hak ve özgürlük mücadelelerine karşı süreklileşen bir baskı ve güvencesiz çalışma koşullarının yaşama geçirildiği bir “İş Cinayetleri Rejimi”. İşte 22 yılın özeti bu..
2023 yılında en az 1932 işçi iş cinayetlerinde hayatını kaybetti .   2002 yılının son iki ayında en az 146 işçi, 2003 yılında en az 811 işçi, 2004 yılında en az 843 işçi, 2005 yılında en az 1096 işçi, 2006 yılında en az 1601 işçi, 2007 yılında en az 1044 işçi, 2008 yılında en az 866 işçi, 2009 yılında en az 1171 işçi, 2010 yılında en az 1454 işçi, 2011 yılında en az 1710 işçi, 2012 yılında en az 878 işçi, 2013 yılında en az 1235 işçi, 2014 yılında en az 1886 işçi, 2015 yılında en az 1730 işçi, 2016 yılında en az 1970 işçi, 2017 yılında en az 2006 işçi, 2018 yılında en az 1923 işçi, 2019 yılında en az 1736 işçi, 2020 yılında en az 2427 işçi, 2021 yılında en az 2170 işçi, 2022 yılında en az 1843 işçi ve 2023 yılında en az 1932 işçi iş cinayetlerinde hayatını kaybetti… İster 6331 sayılı İSG Yasası çıkarın ister oransal olarak “işçi ölümleri düştü” gibi söylevler verin gerçekler değişmiyor. Güvencesizliği bugünün proleter çalışma ve yaşam disiplini haline getiren AKP’nin iktidara geldiği 3 Kasım 2002 tarihinden bugüne iş cinayetlerinde en az 32 bin 478 işçi hayatını kaybetti… 2023 yılında en az 1932 iş cinayeti! Yüzde 66’sını ulusal basından; yüzde 34’ünü ise işçilerin mesai arkadaşları, aileleri, iş güvenliği uzmanları, işyeri hekimleri, sendikalar ve yerel basından öğrendiğimiz bilgilere dayanarak tespit ettiğimiz kadarıyla 2023 yılında en az 1932, her gün “en az” 5 işçi iş cinayetlerinde hayatını kaybetti. Bu noktada raporlarımızda kullandığımız kavramları da kısaca hatırlatalım: • Yasalarımıza göre “iş sağlığı” kavramı kullanılmaktadır. Ancak bu kavram işçinin değil işin sağlığını yani işletmenin verimliliğini, kârlılığını hedefleyen bir anlayışı ifade etmektedir. Oysa işçilerin sağlığı her türlü ekonomik çıkardan, büyümeden önce gelir. Bu yüzden “iş sağlığı” yerine “işçi sağlığı” kavramını kullanıyoruz. • Temel kriterimiz “bütün iş kazalarının önlenebilir olduğu”dur. İşçi ölümlerinin önlenebilir olması yüzünden yaşananları “iş kazası” değil “iş cinayeti” olarak tanımlıyoruz. • İSİG Meclisi olarak bizler, kısıtlı imkânlarımızla derlediğimiz iş cinayetleri raporlarında işçi ölümlerinin bir kısmına ulaşarak kayıt altına alabiliyoruz. Bu yüzden “en az” vurgusunu yapıyoruz. Yoksa öğrenemediğimiz işçi ölümleri ve neredeyse hiç kayıt altına alınmayan meslek hastalıklarını düşününce iş cinayetleri bilinenin çok üzerindedir. Bu kısıtlılığa rağmen ulaşılan iş cinayetleri sayısı SGK verilerinden fazladır.   2023 yılında iş cinayetlerinin aylara göre dağılımı şöyle: Ocak ayında en az 115 işçi, Şubat ayında en az 261 işçi, Mart ayında en az 130 işçi, Nisan ayında en az 123 işçi, Mayıs ayında en az 147 işçi, Haziran ayında en az 160 işçi, Temmuz ayında en az 184 işçi, Ağustos ayında en az 206 işçi, Eylül ayında en az 154 işçi, Ekim ayında en az 151 işçi, Kasım ayında en az 145 işçi ve Aralık ayında en az 156 işçi iş cinayetlerinde hayatını kaybetti… İş cinayetlerinin yüksek olduğu iki döneme dikkat çekmek istiyoruz: • 6 Şubat depremlerinde çalışırken ya da iş dolayısıyla bölgede bulunan en az 158 işçinin ölümünü kayda aldık. Bu yüzden 2023 yılında en fazla işçi ölümünü kayda aldığımız ay Şubat. (Bu konuya raporun ilerleyen bölümlerinde ayrıntılı olarak yer vereceğiz) • İş cinayetleri bu yıl da “mevsimlik çalışmanın arttığı” (havaların ısınmasıyla esas olarak tarım işkolundaki mobilizasyon ve üretim artışıyla) Haziran-Temmuz-Ağustos periyodunda artış gösterdi. Ancak genel olarak baktığımızda da ucuz emek cenneti haline çevrilen Türkiye’de bu yıl iş cinayetlerinde kısmi artış var. Benzer bir gerçeklik OHAL sürecinde de (2016-2018) meydana gelmiş ve iş cinayetlerinde oransal bir artış yaşanmıştı. Bu durum temel olarak geleneksel sendikal merkezlerin çekirdeğini oluşturan işkollarında da güvencesiz çalışma koşullarındaki derinleşmeye (üretim zorlaması, işsizlik baskısı) ve sendikal hareketin giderek etkisizleştiğine (işkolunda çekim merkezi olamaması, örgütlü olduğu işyerlerindeki hak kayıpları) işaret etmektedir. (Not: İş cinayetlerinin artış gösterdiği bir dönem de 2020-2022 pandemi sürecidir. Akut olarak pandemi sonucu ölümlerin yaşandığı 25 ayda bir yandan “Hayat Eve Sığar” denirken diğer yandan işçi sınıfına “Hastanede Ol” “Şantiyede Ol”, “Fabrikada Ol”, denilmiş, işçiler açlık tehdidiyle zorla çalıştırılmış ve yüzlerce işçi Covid-19 nedeniyle hayatını kaybetmişti)   2023 yılında iş cinayetlerinin istihdam biçimlerine göre dağılımına baktığımızda 1649 ücretli (işçi ve memur) ve 283 kendi nam ve hesabına çalışan (çiftçi ve esnaf) hayatını kaybetti. Yani ölenlerin yüzde 85’sini ücretliler yüzde 15’ini ise kendi nam ve hesabına çalışanlar oluşturuyor… • Ücretli ölümlerinde istihdam biçimini tam olarak belirleyemiyoruz. Örneğin bir hastanede çalışırken ölen bir emekçinin kadrolu mu, sözleşmeli mi ya da taşeron mu olduğunu çoğu zaman tespit edemiyoruz. Diğer yandan ücretlilerin (işçi ve memur) ölümünün büyük bir çoğunluğunu işçilerin oluşturduğunu söylemeliyiz. • SGK son yıllarda kendi nam ve hesabına çalışanların ölümlerini “iş kazası istatistikleri”ne eklese de iki elin parmaklarını geçmiyor. Oysa biz iş cinayetleri istatistiklerinde çiftçi ve esnafların çalışırken ölümlerini de düzenli olarak kayıt altına alıyoruz. Ancak son iki yıldır bu ölümlerde kısmi bir düşüş var, bunun nedenini “çiftçi ve esnafların da ücretliler ordusuna katılmasındaki artış” olarak değerlendiriyoruz. Çiftçilerin ölümlerini tarım işkoluna kaydederken kendi nam ve hesabına çalışanların büyük bir çoğunluğunu ise ticaret işkoluna kaydediyoruz. Yine kadın hareketinin bir talebi ve kazanımı olarak son iki yıldır, ev hanımı diye tabir ettiğimiz ücretsiz ev işçilerinin çalışırken ölümlerini (15 ölümle en görünür biçimi cam silerken düşme) genel işler işkolunda kayıt altına alıyoruz.   2023 yılında iş cinayetlerinin işkollarına göre dağılımı şöyle: İnşaat, Yol işkolunda 389 işçi; Tarım, Orman işkolunda 371 emekçi (194 işçi ve 177 çiftçi); Taşımacılık işkolunda 221 işçi; Konaklama, Eğlence işkolunda 157 işçi; Ticaret, Büro, Eğitim, Sinema işkolunda 116 emekçi; Belediye, Genel İşler işkolunda 100 işçi; Metal işkolunda 97 işçi; Gıda, Şeker işkolunda 58 işçi; Sağlık, Sosyal Hizmetler işkolunda 55 işçi; Madencilik işkolunda 51 işçi; Gemi, Tersane, Deniz, Liman işkolunda 47 işçi; Enerji işkolunda 44 işçi; Petro-Kimya, Lastik işkolunda 39 işçi; Savunma, Güvenlik işkolunda 30 işçi; Tekstil, Deri işkolunda 29 işçi; Çimento, Toprak, Cam işkolunda 28 işçi; Ağaç, Kâğıt işkolunda 24 işçi; Basın, Gazetecilik işkolunda 10 işçi; Banka, Finans, Sigorta işkolunda 3 işçi; İletişim işkolunda 2 işçi; Elimizdeki veriler ışığında çalıştığı işkolunu belirleyemediğimiz 61 işçi hayatını kaybetti… • İş cinayetlerinin yoğunlaştığı (981 işçi ölümü) üç işkolu bulunuyor. “Güvencesiz çalışma”nın hakim olduğu inşaat, tarım ve taşımacılık. Uzun çalışma saatleri, yoğun çalışma, sigortasız çalışma ve her türlü kuralsızlığın hakim olduğu bu işkollarında sendikal örgütlenme yok gibi ya da zayıf ve belli mesleklerde öbekleniyor. • İnşaatlarda dış cephe iskele, çatı, asansör boşluğu vb. yüksekten düşmeler ölümlerin yarıdan fazlasını oluştururken diğer iki temel neden ise ezilme/göçük ile elektrik çarpmaları. • Özellikle mevsimlik tarım işçilerinin çalıştıkları bölgelere ya da tarlaya yolculuğu sırasında uygun olmayan ulaşım araçlarının kullanılması, eskiyen traktörler, işçilerin barınma-dinlenme-temizlik alanlarının yetersizliği, kene ısırmaları vb. ölümlerin temel nedenlerini oluşturuyor. • En çok işçi ölümünün meydana geldiği üçüncü işkolu ise taşımacılık. Yoğun çalışma, mobbing, uzun çalışma saatleri, uygun olmayan yollar ve araçlar, beslenme ve uyku düzensizliği vb. sorunlar iş cinayetlerine davetiye çıkarıyor. Ölümlerin yüzde 75’ini trafik kazaları oluştururken diğer önemli bir neden ise çalışma koşullarına bağlı kalp krizleri. • Moto kurye ölümleri de bu nedenlerden dolayı ölümlerin arttığı bir meslek olarak raporlarımızda geçen sene olduğu gibi öne çıkıyor. Pandemi ile birlikte giderek genişleyen ve işçi profilinin çoğunlukla 20’li yaşların başında olduğu sektörde işçi sağlığı açısından en net sonuç ortada: 2023 yılında en az 68 moto kurye iş cinayetlerinde hayatını kaybetti. (Moto kurye ölümlerini taşımacılık değil ana işverenden dolayı konaklama işkoluna kaydediyoruz.) • Gıda işkolu 58 işçi ölümü ile en çok iş cinayetinin meydana geldiği sekizinci işkolu olsa da ölümlerde geçen yıla göre oransal olarak büyük bir artış söz konusu. Tavuk, makarna, un, gazoz, süt, yem, su, cips, yağ, fırın ve devlet işletmelerinde yüksekten düşme, araç altında kalma, silo patlaması ya da siloya düşme, servis kazaları nedenlerle işçiler hayatlarını kaybettiler. • Yine 28 ölüm olan Çimento, Toprak, Cam işkolunda iş cinayetlerinde oransal bir artış göze çarpıyor. Ölüm nedeni olarak özellikle ezilmeler ve trafik kazaları öne çıkıyor. • Gemi, Tersane, Deniz, Liman işkolunda meydana gelen 47 işçi ölümünün çoğu da deniz/gemi işçileri. Bu ölümlerinde genellikle açık denizde meydana geldiğini belirtelim. Fırtınalı havada çalıştırma, aşırı-yoğun-fazla çalıştırma ve gemilerin bakımlarının ve denetimlerinin yapılmaması/aksatılması başlıca ölüm nedenleri. • İş cinayetlerinde 5 maden mühendisi, 4 makine mühendisi, 3 gemi makine mühendisi, 2 kimya mühendisi, 2 uçuş mühendisi, 1 harita mühendisi, 1 metalurji ve malzeme mühendisi, 1 su ürünleri yüksek mühendisi, 1 mimar ve 1 iş güvenliği uzmanı da hayatını kaybetti. Mühendislerin iş cinayetlerinde hayatını kaybetmesi son yıllarda gittikçe artıyor. Özellikle genç mühendisler işyerlerinde alınmayan önlemler nedeniyle hayatını kaybediyor. Yaşanan iş cinayetleri sonrası asıl yargılanması gereken, asıl suçlu olan patronların yerine mühendislerin cezalandırılması ya da gözaltına alınması da rutin haline geldi. Ancak geçtiğimiz günlerde Cengiz İnşaata ait Siirt Eti Bakır madeninde hayatını kaybeden iki genç maden mühendisi, bilirkişiler tarafından hazırlanan raporda asli kusurlu olarak suçlandı. Mühendislik eğitiminin içinin boşaltılması, yeterli donanıma sahip olmayan mühendislere büyük sorumluluklar yüklenmesi ve bir de ölümleri sonrası kusurlu bulunmaları günümüz gerçeği halini aldı Mühendislerin sloganı durumu özetliyor: “Çalışırken ölmek, patron yerine yargılanmak istemiyoruz”. İşkollarına göre yapılan bir tasnifin zorunlu olarak sektörel bir bakış açısıyla bütünlenmesi gerekiyor. 2023 yılında iş cinayetlerinin sektörlere göre dağılımı şöyle: Sanayi sektöründe 634 işçi, Hizmet sektöründe 534 işçi, İnşaat sektöründe 393 işçi ve Tarım sektöründe 371 işçi hayatını kaybetti… (Taşımacılık işkolundaki 221 iş cinayetinin 163’ünü sanayi ve 58’ini hizmet; işkolunu bilmediğimiz 61 iş cinayetinin 54’ünü sanayi, 4’ünü inşaat ve 3’ünü hizmet sektörüne dağıttık) • Sanayi işkollarındaki ölümler ilk iki sırada olmasa da sanayinin çok farklı işkollarında (maden, metal, enerji, tekstil, kimya, gıda, tersane, çimento, ağaç, sanayi taşımacılığı vd.) olduğu gerçeğinin altını çizmek gerekiyor. Aslında bu işkollarının toplamını aldığımızda “sektörel olarak en fazla ölüm sanayide” meydana geliyor. • Benzer bir durum farklı işkollarına yayılan (konaklama, sağlık, ticaret/büro/eğitim, belediye/genel işler, basın, banka, iletişim, hizmet taşımacılığı) hizmet sektörü içinde geçerlidir. • Sanayi ve hizmet sektöründe sendikasızlaştırmanın sonuçlarının ortaya çıktığı ve genç işçi ölümlerinin yoğunlaştığını gözlemliyoruz.   2023 yılında iş cinayetlerinin nedenlerine göre dağılımı şöyle: Trafik, Servis Kazası nedeniyle 444 işçi; Ezilme, Göçük nedeniyle 291 işçi; Yüksekten Düşme nedeniyle 259 işçi; Kalp Krizi, Beyin Kanaması nedeniyle 218 işçi; Deprem nedeniyle 158 işçi; Elektrik Çarpması nedeniyle 105 işçi; Şiddet nedeniyle 85 işçi; Patlama, Yanma nedeniyle 80 işçi; Zehirlenme, Boğulma nedeniyle 64 işçi; İntihar nedeniyle 64 işçi; Nesne Çarpması, Düşmesi nedeniyle 35 işçi; Kesilme, Kopma nedeniyle 17 işçi; Diğer nedenlerden dolayı 112 işçi hayatını kaybetti… • İş cinayetlerinin bir numaralı nedeni trafik, servis kazaları. Ancak bu ölümler iş cinayeti olarak değil trafik kazası olarak görülüyor. Oysa tır, kamyon, otobüs, servis minibüsü, taksi şoförleri, moto kuryeler uzun çalışma saatlerinde ve neredeyse dönüşümsüz çalışmaktalar. Diğer yandan araçların yeterli bakımı yapılmıyor ve eski araçlar kullanılıyor, yol aydınlatması veya düzenlemelerinde sorunlar var, iş yetiştirme baskısı cabası vb. Şoför ölümleri bir iş cinayetidir, yine servislerde birçok işçi iş cinayetlerinde hayatını kaybetmektedir. Ayrıca trafik kazaları birçok yurttaşında ölümüne ve yaralanmasına neden olduğu için bir halk sağlığı sorunudur. • Sanayi işkollarında iş cinayetlerinin oransal olarak artışı ile birlikte ezilme, patlama, yanma, elektrik çarpması, zehirlenme vb. ölüm nedenlerinde de gözle görülür bir yaygınlaşma mevcut. Bu noktada İstanbul, Kocaeli, İzmir, Manisa, Bursa, Ankara, Tekirdağ, Sakarya, Gaziantep, Samsun, Konya, Adana, Denizli, Samsun gibi şehirlerde endüstriyel kazalar olarak adlandırılan iş cinayetleri öne çıkıyor. • Sağlık ve eğitim emekçilerine yönelik işyerlerinde yaygın bir şiddet yaşanıyor. Bu noktada yapılan eylemlerde çalışma koşullarının iyileştirilmesi ve gerekli önlemlerin alınması talepleri öne çıkıyor. Ancak yaygın şiddet sadece bu iki işkolunda sınırlı değil, hizmet sektörünün farklı alanlarında (eğlence, belediye, taşımacılık, büro, özel güvenlik, basın vd.) ortaklaşan bir sorun. • Ekonomik kriz, mobbing ve fazla çalışmaya bağlı işçi intiharları devam etmektedir. Özellikle geçinemeyen işçilerin banka ve tefecilerden aldıkları borçları geri ödeyememeleri sonucu yapılan baskılar bu intiharların önemli bir nedeni. Yine genç işçi, işsizlerin güvencesizleştirme kıskacında geleceksizleştirilmeleri intiharların diğer önemli nedeni. • Aşırı-yoğun-fazla-sağlıksız çalışmaya, beslenme-barınma-yaşam koşullarına bağlı kalp krizi ve beyin kanaması gibi ani işyeri ölümleri de (ilk yardımlarında yetersizliğini vurgulayalım) artarak sürüyor. Bu ölümler taşımacılık, tarım, büro, eğitim, belediye gibi işkollarından tüm işkollarına yaygınlaşırken yaş ortalaması da giderek düşüyor. 2023 yılına damga vuran bir hastalık, ölüm nedeni: Sıcakta ve rüzgarlı/fırtınalı havada çalış(tır)ma Dünya çapında bu yaz sıcaklık rekorları kırıldı. Televizyondan devlet yetkilileri “işiniz yoksa öğle saatlerinde dışarı çıkmayın, bol sıvı alın, güneşte kalmayın” uyarıları yapmak dışında bir önlem almadı. İşçiler tarlalarda, yollarda, inşaatlarda, elektrik direklerinde, tersanelerde, bürolarda... 40-50 derece hissedilen sıcaklıklarda çalışmaya devam ettiler. İzmir’de kadın PTT işçisi arkadaşımız Berran Özen Kırmızıgül öğle sıcağında dağıtım yaparken beyin kanaması geçirerek hayatını kaybetti. Osmaniye’de enerji işçisi arkadaşımız Erdem Ezgi çalışırken kalp krizi geçirdi. Sıcakta çalıştırmanın işçilerin ölümüne neden olmasının diğer yönü de özellikle tarım işçilerinin serinlemek için girdikleri gölet ve kanallarda boğularak hayatlarını kaybetmeleri oldu. Yine kapalı ortamlarda ve kalabalık bir biçimde çalışmak da sorunun başka bir yönü tabii ki. Sonbahar ve kış aylarında ise meteoroloji uzmanları belli günlerde yoğun yağış ve fırtına olacağı (meteorolojik uyarı), dışarı gerekmedikçe çıkılmaması ve önlem alınması gerektiği uyarılarında bulundu. Ancak Covid-19 salgınında veya aşırı sıcak havalarda olduğu gibi ‘çalışmak zorunda olan’ milyonlarca işçiyle ilgili bir önlem alınmadı. İnşaat-yol-belediye işçileri, moto kuryeler, sayaç okuma işçileri, kargo çalışanları başta olmak üzere binlerce işçi bina üzerinde, kule vinçlerde, sokakta, motosiklet üzerinde çalışmak zorunda kaldı. Rüzgâr nedeniyle düşen inşaat işçisi (Orhan Çağlıbaygil) ve belediye işçisi (Tayfun Başlı) ile üzerine aydınlatma direği devrilen bir moto kurye (Muhammed Ela) hayatını kaybetti. Keza fırtınalı havaya rağmen sefere çıkarılan Kafkametler gemisinin batması sonucu 12 gemi işçisi arkadaşımızı Cemal Turan, Hıfzı Tarhan, Berke Çamurtaş, Veli Özel, Göksel Özel, Tamer Özer, İsmail Kaptan, Satılmış Uslu, Mustafa Nacar, Cüneyt Aygen, Ömer Hebip ve Metin Usta’yı yitirdik. Deprem ve iş cinayetleri 6 Şubat 2023’te saat 04.17’de Pazarcık’ta 7,7 ve saat 13.24’te Elbistan’da 7,6 büyüklüğünde on bir şehrimizi (Kahramanmaraş, Hatay, Adıyaman, Gaziantep, Malatya, Diyarbakır, Adana, Osmaniye, Şanlıurfa, Kilis ve Elazığ) etkileyen iki deprem meydana geldi. Devamında da artçı depremler azalarak da olsa hala devam ediyor. Şu ana kadar resmi verilere göre elli binin üzerinde kişi hayatını kaybetti, yüzbinlerce kişi yaralandı ve yüzlerce kayıp insanımız var. Bu noktada depremde ölenlerden kimlerin iş cinayeti kapsamına girdiğini belirtmek gerekir. Deprem esnasında işyerinde ya da patronun talimatıyla bölgede olan (geçici görevlendirme, seminer vb. faaliyetler nedeniyle) bütün işçilerin ölümü iş cinayeti (resmi terimle iş kazası) kapsamına girer. Yine bazı hastanelerin veya belli bölümlerinin yıkıldığını biliyoruz. Ayrıca yıkılan otel, lokanta, oto tamir, belediye, genel işler vb. işyerleri var. Buralarda gece vardiyasında çalışırken hayatını kaybeden tüm işçiler de yine bölgedeki otellerde eğitim seminerleri ve geçici görevlendirme ile kalırken hayatını kaybeden işçi arkadaşlarımız da iş cinayetleri kapsamındadır. Öncelikle belirtmemiz gerekiyor. Depremde birçok işçi arkadaşımız (evde veya iş cinayeti kapsamında) hayatını kaybetti. Kalanlar yakınlarını kaybetti, evleri yıkıldı ve bu sürecin tüm psikolojik yüküyle karşı karşıyalar. Diğer yandan da geleceksizlik, güvencesizlik... içinde bir hayat sürdürülmeye çalışılıyor. Bunlara ilaveten depremi takip eden günlerde “işe gelmeyen işçilerin işten çıkarılması”, “depremde hasar alan işyerlerinde üretime devam edilmesi”, “çalışma baskısı” gibi birçok uygulama ile de karşılaştık. Tespit edebildiğimiz kadarıyla çoğunluğu hastanelerin ve otellerin çökmesi nedeniyle 158 işçi deprem esnasında hayatını kaybetmiştir. Ancak deprem o kadar yıkıcıydı ki devlet dışında hiçbir kurumun araştırmaları ile ölen işçilerin gerçek sayısının öğrenilebilmesi mümkün değildir. Bu yüzden emekten yana olan milletvekillerinin TBMM’de konu ile ilgili önerge vermesi (bir ihtimal cevap verilirse) önemlidir. Bir husus da deprem sonrası kurtarma ve dayanışma faaliyetleri için bölgeye gidenlerin ölümleridir. Yardım malzemeleri götürürken trafik kazası geçiren nakliyeciler ve arama-kurtarma görevi yaparken kalp krizi geçirip hayatını kaybedenler kayıtlarımızda yer almaktadır. Diğer bir husus da deprem nedeniyle ağır hasar alan işyerlerinde “malları” kurtarmak için yapılan işlerde insan sağlığına önem verilmemesidir. Örneğin Kahramanmaraş’ta depremlerde ağır hasar alan tencere, tabak üreten metal fabrikasında patronun görevlendirmesiyle ürünleri çıkarırken “önce iş güvenliği” yazan tabelanın çökmesi sonucu kolon ve tavanın altında kalan iki işçi hayatını kaybetti. Son bir husus da deprem nedeniyle bölgeden göç etmek zorunda kalan işçilerin çalışma ve yaşam koşulları ile ilgili. Bu konuda pek bir bilgi yok ama örneğin basında da geniş bir şekilde yer bulan Derince Limanı TMO patlaması ve Aliağa Kardemir’de tır devrilmesi olaylarında ölen işçilerin deprem sonrası göç edip geldikleri ve kısa bir süre önce işe başladıkları bilgilerine yer verilmişti. Tabi değinilmesi gereken bir konu daha var. Deprem sonrası yıkım ve bina inşaatlarında sık sık işçi sağlığı ve iş güvenliği kurallarına uyulmadığını gözlemliyoruz. Bu noktada gerek bina yıkımı yapan iş makinesi operatörlerinin gerek bina yapımında çalışan işçilerin ölümlerini tespit ediyoruz. Diğer yandan olağanüstü bir süreç yaşadığı için deprem bölgesindeki işçi ölümlerine dair bilgi alma olanaklarının da daha kısıtlı olduğunu belirtmek gerekiyor. Deprem, asbest, çevre ve halk sağlığı Pazarcık ve Elbistan depremleri sonrası yıkım, enkaz kaldırma, depolama ile tekrar gündeme gelen asbest sorunu esasen yıllardır (özellikle kentsel dönüşüm ve gemi söküm süreçleri ile birlikte) bir işçi-halk sağlığı sorunu olarak karşımızda duran ve üzeri örtülen bir konu. Asbest yıllarca bina yapımında kullanıldı: Çatı, yer ve tavan kaplamaları, yalıtım amaçlı püskürtme kaplamalar, yangına dayanıklı yalıtım panelleri, kaloriferler, kazanlar, asbestli çimentodan imal edilmiş ürünler, conta elemanları, atık su boruları ve derzlerde. Bu noktada, deprem bölgesinde yıkım, enkaz kaldırma ve depolama süreçlerinde vereceğimiz mücadele, uzun vadede yüz binlerce insanımızın sağlığını ilgilendirmektedir. Şu an için asbest içeren büyük bir enkaz (ki toplamının Erciyes Dağı boyutlarında olduğu tahmin ediliyor), uygun olmayan bir yıkım ve enkaz kaldırma faaliyeti ile atıkların atıldığı yerlerin uygun olmadığını, profesyonel ekiplerin çalışmadığını, asbest kaldırma faaliyetlerine uygun davranılmadığını, en basit önlem olan yüksek koruyucu maskelerin bile kullanılmadığını gözlemliyoruz. Konuya dair bir çalışmanın yapılması acil bir zorunluluktur...   2023 yılında iş cinayetlerinin cinsiyetlere göre dağılımı şöyle: 147 kadın işçi ve 1785 erkek işçi hayatını kaybetti… • Bu yıl iş cinayetlerinde oransal bir artışın meydana geldiği kadın işçiler tarım, gıda, kimya, tekstil, iletişim, basın, eğitim, ticaret, büro, sinema, metal, inşaat, sağlık, konaklama ve genel işler işkollarında çalışıyorlardı. SGK iş kazası istatistiklerinde kadın işçi ölümleri toplam ölümlerin yüzde 2’sidir. Oysa biz kısıtlı olanaklarımızla dört kat daha fazla kadın işçi ölümü tespit ediyoruz. Bu ölümler esas olarak tarımda yoğunlaştığı (sigortasız olduğu) için kayda alınmıyor. Diğer yandan bildirimler yoluyla da birçok kadın işçi ölümünü kaydediyoruz. Buradan “kadın işçi ölümlerinin saklandığı, basına yansımadığı” sonucuna ulaşabiliriz. İşyerinde kadına yönelik cinsel taciz ve şiddet de bir işçi sağlığı ve güvenliği sorunudur Kadına yönelik şiddet, kadınları yalnızca hane içinde ve sosyal yaşamda değil, çalışma yaşamında da kuşatıyor. Çalışma yaşamında, kadına yönelik cinsel taciz ve şiddet sistematik bir biçimde “bireysel vakalar” olarak ele alınıyor. Oysa, şiddetin mekanları arasında en az tartışılanı olsa da çalışma yaşamı, hem sınıfsal hem de cinsel eşitsizliğin birleşimi olarak çok daha vahim bir şiddet tablosunun ortaya çıkmasına neden oluyor kadınlar için. Çalışma yaşamının erilliği, işyeri ortamı ve tasarımından, işyerlerinin yönetim yapısı, işyerindeki işbölümü ve ilişkilere kadar her yerde kadınlar aleyhine işliyor. Cinsiyete dayalı emek sömürüsü, kadınların çalışma yaşamında fiziksel, cinsel, ekonomik, psikolojik ve dijital şiddete maruz kalmasına ve ayrımcılığa uğramasına neden oluyor. Kadınları zaman zaman çalışma yaşamının dışına da itebilecek toplumsal cinsiyet kökenli şiddet ve ayrımcılık, çalışma yaşamının kadınlar için sağlıklı ve güvenli olmamasının da en büyük nedenlerinden birisi. Bu nedenle, işyerinde kadına yönelik cinsel tacizi ve şiddeti de bir işçi sağlığı ve güvenliği sorunu olarak tanımlıyoruz. Ekonomik şiddet ve kadın işçiler Kadınlar, okumalarına ve çalışmalarına izin verilmeyerek ekonomik şiddete maruz kalıyor. Ücretsiz ev emekçisi kadınların pek çoğu sorumluluklarından kaynaklı ücretli bir işte çalışamıyor. Ekonomik krizlerin en hızlı ve en çok yoksullaştırılan, sosyal güvenlik korumasının dışına çıkartılan, kemer sıkma politikalarının en fazla uygulandığı kesim de kadınlar oluyor. Kadın işsizliği oranı ekonomik kriz etkilerinin en fazla hissedildiği 2009’u aşmış durumda ve işsizlikte kadın ve erkek oranı arasındaki fark giderek açılıyor. Türkiye’de, kadınlar istihdamın dışına itilerek ekonomik şiddet gördüğü gibi, istihdam edildiklerinde de bu ekonomik şiddet devam ediyor. Kadın emekçiler, aynı işi yaptıkları erkek işçilerle eşit şartlarda çalışamadığı ve kadın olduğu için ayrımcılığa uğradığı gibi, erkek işçilerle eşit ücret de alamıyor. Kadınlar; aynı düzeyde eğitim aldıkları erkeklerin ortalama ücretinin ancak yüzde 77,8’ini alabiliyor. Çalışma yaşamında kendilerine yer açabilmek içinse herkesten fazla çalışmak ve yük almak zorunda kalıyor. Bir şiddet biçimi olarak kadın emeği politikaları Aile ve nüfus politikalarını da içeren, muhafazakâr baskıyı derinleştiren ve kadın emeğini değersizleştiren istihdam politikaları, aile kadın emeğinin ikincil konumunu daha da pekiştiriyor. Kadın emeği politikaları bir yandan, kadınları giderek daha çok geçici, güvencesiz ve kayıt dışı işlere hapsedip, özel sektörün ardından kamu sektöründe devlet politikalarıyla biçimlenen kadın istihdam alanlarında, kadınlar giderek daha çok ev işlerinin ve bakım emeğinin uzantısı işlerde çalışmaya mahkûm ediyor. Bir yandan da, işyerlerinde kadınların 60 yılllık kazanımları bir bir eritiliyor ve kreş hakkı, emzirme odası gibi mücadeleyle kazanılan haklar, kamu işyerlerinde dahi kâğıt üzerinde kalan haklara dönüşüyor. Özellikle pandeminin başından bu yana despotik emek rejiminin derinleşmesi ve bu rejimin kalıcılaşmasına dönük hamleler bir yandan sınıfsal sömürüyü derinleştirirken öte yandan kadın işçilere yönelik şiddeti de derinleştirdiği için kadın işçileri daha çok etkiliyor. İşçi sağlığı ve güvenliğini yalnızca mesai saatleri içerisine indirgeyen bakış açısı, emeği yalnızca iş süresi ile sınırlandırıp emekçilere dayatılan yaşam koşullarını göz ardı ederken, bu bakış açısı en çok da kadının yeniden üretim için harcadığı, karşılığı ödenmeyen “ücretsiz ev içi emeği”ni yok sayıyor. Kadın emeğinin görünmez olduğu koşullarda, kadınların yaşadıkları iş cinayetleri, kadınların meslek hastalıkları ve iş kazaları da görünmüyor. Veriler, erkek işçilerin kadın işçilere göre kaza geçirme olasılığının çok daha fazla olduğunu ve iş cinayetlerinde ölenlerin büyük bir kısmını erkek işçilerin oluşturduğunu söylüyor. Ne var ki bu değerlendirmelerde, istihdamda kadınların ağırlığı, kadın işgücünün ücretsiz ev işçiliği ve kayıt dışı istihdam boyutları görmezden geliniyor. Toplumsal cinsiyet karşısında tarafsız gibi görünen bakış açısında tehlike ve riskler herkes için aynıymış gibi ele alınıyor ve yansıtılıyor. Kadın işçilerin çalıştığı alanlar tehlikesiz ve basit gibi ele alınıp önlemlerin dışında bırakılıyor.   2023 yılında iş cinayetlerinin yaş gruplarına göre dağılımı şöyle: 14 yaş ve altı 22 çocuk işçi, 15-17 yaş arası 32 çocuk/genç işçi, 18-29 yaş arası 396 işçi, 30-49 yaş arası 770 işçi, 50-64 yaş arası 454 işçi, 65 yaş ve üstü 95 işçi, Yaşını bilmediğimiz 163 işçi hayatını kaybetti… • 18-29 yaş arasında (sanayi, inşaat, hizmetler işkolunda) büyük şehirlere yığılmış, geleceksiz ve güvencesiz yeni bir işçi sınıfı karşımızda... • Yine uzun zamandır hâkim olan neoliberal politikaların bir sonucu olan yaşlı işçi ölümleri artık her gün basında yer alıyor. İnşaatlarda, tarımda, sokakta atık toplarken 60’lı ve 70’li yaşlardaki işçiler düşerek, zehirlenerek, trafik kazasında hayatlarını kaybediyor. EYT Yasası ile ilgili düzenlemelerin hayata geçirildiği günümüzde 2023 yılında 50 yaş ve üzeri en az 549 emekçi ölümünü kaydetmiş olduğumuz gerçeğinin altını çizmek istiyoruz. • Son olarak özellikle depremde ölen işçilere dair bilgilerin eksik olması nedeniyle yaşını bilmediğimiz işçi sayısının bu kadar yüksek olduğunu belirtelim. Tarım ve göçmen çocuk emeğine dair Çocuk işçiliğin en kötü biçimleri arasında sayılan tarım, Türkiye’de ücretli ve ücretsiz aile işçisi çocuk işçiliğin en yoğun olduğu işkolu ve çocuk işçilik bakımından başlıca sektör. Yani tarımda çocuk emeğinin yoğun olmasının iki yönü bulunuyor: Bir yönünü tarımın çökertilmesi ve aile emeği içinde görmeliyiz. Diğer yönü ise mevsimlik işçiliktir. Çocuklar mevsimlik işçiliğin kadınlar ile birlikte omurgasını oluşturmaktadır ve ‘çocukları çekip alırsanız mevsimlik işçilik kalmaz’… Yanlış dış ve iç politikalar sonucu Türkiye’de yaşayan Suriyeli ve Afganistanlı mülteci sayısının, kaydı bulunmayan göçmen ve mültecilerle birlikte 7-8 milyon civarında olduğu tahmin ediliyor. Bu nüfusun önemli bir kısmını oluşturan göçmen ve mülteci çocukları, tarım, sanayi, inşaat, ticaret gibi işkollarında günübirlik ve güvencesiz şekilde işgücü piyasasına dâhil oluyor. Bu da patronlar açısından, ücret pazarlığı imkânı olmayan, ücret ödemelerini eksik yatırabileceği ya da geciktirebileceği, hakkını aradığında şiddet uygulayabileceği, zorla çalıştırabileceği ek bir çocuk işçi kitlesi anlamına gelmektedir. Güncel bir tartışma: Mesleki eğitim MEB’in uzun süredir çocuk işçiliği yasal ve meşru hale getirme çabası neticesinde MESEM’lerde (bir gün okulda dört gün işyerinde) “eğitim alan” çocuk sayısı bir milyonun üzerine yükseldi. İktidarın başarı öyküsü olarak anlattığı bu projelerin ekseninde ise çocuk işçi sömürüsü var. Devletin yaptığı açıklamaya göre mesleki eğitim kurumlarının döner sermayeleri her geçen gün artıyor. Yine özellikle AB ülkeleri örnek verilerek mesleki eğitimin özel sektöre kaydırılması gerektiği belirtiliyor. Burada amaçlanan ise AB sermayesi için ucuz emek gücü kaynağı transferini sağlamak. 12 Eylül ve Özal ile birlikte başlayan bu süreç AKP ile bir ivme kazandı. 2006 yılında MEB-Koç Holding işbirliği ile “Meslek lisesi memleket meselesidir” şiarıyla öğrenciler sanayi için ara eleman olarak yetiştirilmeye başlandı. Sonraki yıllarda ise “yerli ve milli eğitim” şiarıyla Dünya Bankası teşvikiyle TOBB, sanayi ve ticaret odaları ile prokokoller imzalandı. Bu süreç MEB tarafından “İşverenler, mesleki ve teknik eğitim liselerinde eğitim alan öğrencilerin mezun olmalarını beklemiyorlar” söylemiyle lanse edildi. Diğer yandan bu süreç, sayısı 1 milyonu geçen bu çocuk işçi kitlesi, AB desteğiyle yürütülen “çocuk işçiliği ile mücadele” programlarıyla da maskelendi.   2023 yılında 106 mülteci/göçmen işçi hayatını kaybetti. Bu işçilerin geldikleri ülkelere bakarsak: 42 işçi Suriyeli; 18 işçi Afganistanlı; 12 işçi Türkmenistanlı; 6’şar işçi Irak ve İranlı; 3 işçi Bulgaristanlı; 2’şer işçi Azerbaycanlı, Kırgızistanlı, Mısırlı, Özbekistanlı ve Ukraynalı; 1’er işçi Filipinlerli, Japonyalı, Kolombiyalı, Moldovyalı, Nijeryalı, Romanyalı, Rusyalı, Sudanlı, Tacikistanlı… • Öncelikle raporlarımızda göçmen/mülteci işçi olarak birleşik bir olgu kullanıyoruz. Çünkü emek hareketinin kullandığı geleneksel olgu “göçmen işçi” iken günümüz Türkiye’sinde (ve Avrupa’da) bu durumun temel belirleyeni savaşlar (Suriye, Afganistan ve Avrupa için Ukrayna) sonucu gerçekleşen “mültecilik”tir. Bu anlamda tek başına göçmen işçi ya da mülteci işçi olgularının eksik kalacağını düşünüyoruz... • Emperyalist savaşlar, bölgesel askeri müdahaleler ve sömürge politikaları coğrafyaları yeniden şekillendirirken küresel ölçekte nüfus hareketliliğini hızlandırıyor. AKP iktidarının AB ile yaptığı anlaşmalar sonucu ‘açık hava hapishanesine’ dönen Türkiye’de de işgücü piyasasına katılan göçmenlerin/mültecilerin sayısı hızla çoğalıyor. Bu durumun bir yansıması olarak da göçmenlerin/mültecilerin maruz kaldığı iş cinayetleri artış ivmesi gösteriyor. • İş cinayetlerinde ölen göçmen/mülteci işçilerin geldikleri ülkelere baktığımızda yüzde 56’i Suriyeli ve Afganistanlı. Yani ölümlerin yarıdan fazlası mülteci konumuna gelen işçilerden oluşması ‘savaşların milyonlarca insanı yerinden yurdundan etmesi yanında işçileştirdiği’ni de gösteriyor. • Taşımacılık ve gemi/tersane işkollarında meydana gelen ölümler için bir parantez açalım. Bu iki işkolundaki ölümleri Türkiye topraklarında, tersanelerinde veya karasularında ya da Türkiye hukukunun geçerli olduğu taşımacılık aracında (gemi, tır) olduğu için kayıt altına alıyoruz. Ancak tam anlamıyla işçilerin hukuki durumlarını (ölümlerin hangi ülkeye tabi olacağını) tespit edemiyoruz. • Çalıştıkları işkollarına göre baktığımızda göçmen/mülteci iş cinayetlerinin tarım (yüzde 22) ve inşaat (yüzde 14) işkollarında yoğunlaştığını görüyoruz. Patronlar tarafından “harcanabilir işçiler” olarak görülen göçmen/mülteciler hemen hemen hiçbir kural olmadan uzun çalışma saatlerinde, en düşük ücretle, işçi sağlığı ve güvenliği önlemleri alınmadan ‘en dipte koşullarda’ çalıştırılmaktadır. Keza bu iki işkoluna toplam olarak sanayi işkollarını (yüzde 34) eklemeliyiz. Ayrıca hurda ve atık kağıt toplama, ev işçiliği ve moto kurye ölümlerinde de benzer güvencesiz çalışma koşulları hâkimdir. • Son olarak hatırlatalım. Afganistanlı maden işçisi Vezir Mohammad Nourtani, MHP Gelik eski Belde Başkanı’nın sahibi olduğu kaçak ocakta göçük altında kaldı, yaralıyken darp edilip öldürüldü ve ocak açığa çıkmasın diye cenazesi kaçak ocak sahibi ve adamları tarafından bir araziye götürülüp yakılmış halde iki gün sonra bulundu. Olayın vahşeti göçmen işçilerin çalışma koşulları açısından önemli bir göstergeyi de oluşturuyor.   2023 yılında iş cinayetlerinde ölenlerin 54’ü (yüzde 2,79) sendikalı işçi, 1878’si ise (yüzde 97,21) sendikasız. Sendikalı işçilerin 11’i kimya, 8’i sağlık, 6’sı metal, 6’sı enerji, 6’sı belediye, 4’ü madencilik, 3’ü tarım, 2’si banka, 1’i gıda, 1’i ağaç, 1’i eğitim, 1’i büro, 1’i cam, 1’i inşaat, 1’i gemi ve 1’i güvenlik işkolunda çalışıyordu… • İş cinayetlerinde ölen işçilerin 54’ü sendikalı (Bir yandan tüm iş cinayetlerinde ölen işçilerin yüzde 3’ü sendikalıdır tespitiyle “sendikalı olmak iş cinayetlerini önler” diyebiliriz. Diğer yandan sendikalı işçi ölümlerini de değerlendirince “sadece sendikalı olmak yetmez örgütlü de olmak gerekir” demek lazım. Zira iş cinayetlerini işçi örgütlülüğü, işçi denetimi önler; sendikaya üye olmak ve toplu sözleşme imzalamak, Soma’da ve Amasra’da olduğu gibi bu örgütlülüğün ve denetimin hayata geçirilmediğini göstermiştir. • Diğer yandan ölen başka sendikalı işçiler de olabilir. Ancak kâğıt üzerinde olan sendikal üyeliklerinin gerçek bir örgütlülük olmaması ve birçok sendikanın ölen üyelerini sahiplenmemesi sonucu net bir bilgi verme şansımız olmadığını da belirtelim. Bu durum özellikle kamu çalışanı/memur sendikaları açısından daha da tespit edemediğimiz bir husus… • İş cinayetleri sonrası verilen “hukuksal adalet” davalarına da değinmek gerekiyor. Bu noktada iki örnek olay vermek istiyoruz. Birinci olarak moto kurye Yunus Emre Göçer’in ölümüne sebep olan BMW’li Mohammed Hassan, Somali Cumhurbaşkanı’nın oğluydu ve göz göre göre Türkiye’yi terk etmesine izin verildi. İkinci olarak 31 Ocak 2008’de meydana gelen, 20’si işçi 21 kişinin öldüğü, 130 kişinin yaralandığı Davutpaşa Patlamasının ardından Bakırköy Cumhuriyet Başsavcılığı olayla ilgili soruşturma başlattı. Davutpaşalı Adalet Arayan Aileler ceza davası açılana kadar 35 hafta Taksim Tramvay Durağı’nda nöbet tuttu. On sanık hakkında dava açıldı. Mahkeme 6,5 yıl süren yargılamasını 14 Temmuz 2014’te tamamladı. Zeytinburnu Belediyesi yetkilileri ve bina sahiplerine çeşitli cezalar verildi. Yargıtay, mahkemenin kararını bozdu. 17 Ocak 2019’da Yargıtay kararından sonraki mahkeme süreci tamamlandı. Zeytinburnu Belediyesi yetkilileri iş cinayetinde sorumlu bulunmasına rağmen verilen cezaların iki yılın altında olması ve Hükmün Açıklanmasının Geri Bırakılması kararı nedeniyle sanıklar bir gün bile hapis yatmadı. Patlamada sorumluluğu bulunan kamu görevlilerine verilen cezaların ertelenmesi ve “yaşam hakkı ihlali” gerekçesiyle Anayasa Mahkemesi’ne taşınan dava 14 yıl sonra karara bağladı ve “yaşam hakkının ihlal edildiğine” karar verildi. Kararın bir örneği yeniden yargılama yapılmak üzere Bakırköy 6. Ağır Ceza Mahkemesi’ne gönderildi. Mahkeme, başvuruculara 1 milyon 200 bin TL tazminat ödenmesini kararlaştırdı. Mahkeme’nin bozma kararından sonra, Haziran'da yapılan ikinci duruşmasında, kovuşturmanın geliştirilmesi talebi reddedildi. Etkin soruşturma yapılmadığı, bütün sorumlular yargılanmadığı için Anayasa Mahkemesi'nin bozma kararına uyulmamış oldu. 16 yıl oldu ve hala dava süreci devam ediyor. • Son olarak güvencesizleştirme ve iş cinayetleri devam ederken işçilerin yaşam mücadelesi de sürüyor. Finans Merkezi, Tuzla Tersaneleri, Agrobay Seracılık, kimya-gıda-metal fabrikaları, Anadolu’nun enerji işçileri, özel kurum öğretmenleri, Özak Tekstil gibi birçok işkolunda çalışanların mücadeleleri de baskı, hukuksuzluk ve hava koşulları demeden sürüyor.   2023 yılında Türkiye’nin tüm şehirlerinde ve yurtdışında yirmi bir ülkede (kısa vadeli çalışmak için gidilen veya Türkiye menşeili şirketlerde çalışan) iş cinayeti gerçekleştiğini tespit ettik: 274 ölüm İstanbul’da; 86 ölüm Kahramanmaraş’ta; 64 ölüm Hatay’da; 59 ölüm Antalya’da; 58’er ölüm Adıyaman, Bursa ve İzmir’de; 57’şer ölüm Ankara ve Kocaeli’nde; 52 ölüm Manisa’da; 46 ölüm Konya’da; 43’er ölüm Adana ve Muğla’da; 41 ölüm Malatya’da; 39’ar ölüm Aydın ve Mersin’de; 37 ölüm Denizli’de; 36 ölüm Samsun’da; 34 ölüm Balıkesir’de; 33’er ölüm Tekirdağ ve Zonguldak’ta; 31’er ölüm Kayseri ve Şanlıurfa’da; 27’şer ölüm Çorum ve Gaziantep’te; 23 ölüm Sakarya’da; 22’şer ölüm Afyon, Isparta ve Trabzon’da; 20’şer ölüm Düzce ve Kastamonu’da; 19’ar ölüm Diyarbakır ve Karaman’da; 17 ölüm Mardin’de; 16’şar ölüm Aksaray, Ordu ve Osmaniye’de; 14 ölüm Burdur’da; 13 ölüm Edirne’de; 12’şer ölüm Ağrı, Batman, Erzurum, Eskişehir, Giresun ve Siirt’te; 11’er ölüm Bolu, Rize ve Uşak’ta; 10’ar ölüm Elazığ, Kütahya ve Sivas’ta; 9 ölüm Yalova’da; 8’er ölüm Nevşehir, Niğde, Şırnak ve Van’da; 7’şer ölüm Artvin, Çanakkale, Karabük ve Kırıkkale’de; 6’şar ölüm Ardahan, Çankırı, Kars ve Tokat’ta; 5’er ölüm Amasya, Bartın, Bilecik ve Erzincan’da; 4’er ölüm Bingöl, Kırklareli, Kırşehir ve Sinop’ta; 3 ölüm Kilis’te; 2’şer ölüm Bitlis, Gümüşhane ve Iğdır’da; 1’er ölüm Bayburt, Hakkari, Muş ve Yozgat’ta; 33 ölüm Yurtdışında (8 Irak, 3 Moritanya, 2 Azerbaycan, 2 Gürcistan, 2 Polonya, 1 Bosna Hersek, 1 Cezayir, 1 Çin, 1 Hollanda, 1 İtalya, 1 Japonya, 1 Karadağ, 1 Kongo, 1 Makedonya, 1 Martinik, 1 Meksika, 1 Özbekistan, 1 Romanya, 1 Rusya, 1 Sudan, 1 Yunanistan) meydana geldi…
AKP’nin hükümet olup ilerleyen yıllarda hızla devletin merkezinde yer alışının 22. yılındayız. Bu yıllarda AKP’li kurmayların dilinden “ekonomik kalkınma”, “büyüme”, “İleri Türkiye”, “Yeni Türkiye”, “yerli-milli” ve “Türkiye Yüzyılı” sözleri eksik olmadı. Ancak Türkiye işçi sınıfı ve halkımız açısından değişen birşey yok. Aksine her geçen yıl emekçilerin aleyhine çıkarılan yasalar, artan enflasyon ve giderek azalan alım gücü, hak ve özgürlük mücadelelerine karşı süreklileşen bir baskı ve güvencesiz çalışma koşullarının yaşama geçirildiği bir “İş Cinayetleri Rejimi”. İşte 22 yılın özeti bu..


2023 yılında en az 1932 işçi iş cinayetlerinde hayatını kaybetti


.

 

2002 yılının son iki ayında en az 146 işçi, 2003 yılında en az 811 işçi, 2004 yılında en az 843 işçi, 2005 yılında en az 1096 işçi, 2006 yılında en az 1601 işçi, 2007 yılında en az 1044 işçi, 2008 yılında en az 866 işçi, 2009 yılında en az 1171 işçi, 2010 yılında en az 1454 işçi, 2011 yılında en az 1710 işçi, 2012 yılında en az 878 işçi, 2013 yılında en az 1235 işçi, 2014 yılında en az 1886 işçi, 2015 yılında en az 1730 işçi, 2016 yılında en az 1970 işçi, 2017 yılında en az 2006 işçi, 2018 yılında en az 1923 işçi, 2019 yılında en az 1736 işçi, 2020 yılında en az 2427 işçi, 2021 yılında en az 2170 işçi, 2022 yılında en az 1843 işçi ve 2023 yılında en az 1932 işçi iş cinayetlerinde hayatını kaybetti…

İster 6331 sayılı İSG Yasası çıkarın ister oransal olarak “işçi ölümleri düştü” gibi söylevler verin gerçekler değişmiyor. Güvencesizliği bugünün proleter çalışma ve yaşam disiplini haline getiren AKP’nin iktidara geldiği 3 Kasım 2002 tarihinden bugüne iş cinayetlerinde en az 32 bin 478 işçi hayatını kaybetti…

2023 yılında en az 1932 iş cinayeti!
Yüzde 66’sını ulusal basından; yüzde 34’ünü ise işçilerin mesai arkadaşları, aileleri, iş güvenliği uzmanları, işyeri hekimleri, sendikalar ve yerel basından öğrendiğimiz bilgilere dayanarak tespit ettiğimiz kadarıyla 2023 yılında en az 1932, her gün “en az” 5 işçi iş cinayetlerinde hayatını kaybetti.

Bu noktada raporlarımızda kullandığımız kavramları da kısaca hatırlatalım:

• Yasalarımıza göre “iş sağlığı” kavramı kullanılmaktadır. Ancak bu kavram işçinin değil işin sağlığını yani işletmenin verimliliğini, kârlılığını hedefleyen bir anlayışı ifade etmektedir. Oysa işçilerin sağlığı her türlü ekonomik çıkardan, büyümeden önce gelir. Bu yüzden “iş sağlığı” yerine “işçi sağlığı” kavramını kullanıyoruz.

• Temel kriterimiz “bütün iş kazalarının önlenebilir olduğu”dur. İşçi ölümlerinin önlenebilir olması yüzünden yaşananları “iş kazası” değil “iş cinayeti” olarak tanımlıyoruz.

• İSİG Meclisi olarak bizler, kısıtlı imkânlarımızla derlediğimiz iş cinayetleri raporlarında işçi ölümlerinin bir kısmına ulaşarak kayıt altına alabiliyoruz. Bu yüzden “en az” vurgusunu yapıyoruz. Yoksa öğrenemediğimiz işçi ölümleri ve neredeyse hiç kayıt altına alınmayan meslek hastalıklarını düşününce iş cinayetleri bilinenin çok üzerindedir. Bu kısıtlılığa rağmen ulaşılan iş cinayetleri sayısı SGK verilerinden fazladır.

 

2023 yılında iş cinayetlerinin aylara göre dağılımı şöyle:

Ocak ayında en az 115 işçi, Şubat ayında en az 261 işçi, Mart ayında en az 130 işçi, Nisan ayında en az 123 işçi, Mayıs ayında en az 147 işçi, Haziran ayında en az 160 işçi, Temmuz ayında en az 184 işçi, Ağustos ayında en az 206 işçi, Eylül ayında en az 154 işçi, Ekim ayında en az 151 işçi, Kasım ayında en az 145 işçi ve Aralık ayında en az 156 işçi iş cinayetlerinde hayatını kaybetti…

İş cinayetlerinin yüksek olduğu iki döneme dikkat çekmek istiyoruz:

• 6 Şubat depremlerinde çalışırken ya da iş dolayısıyla bölgede bulunan en az 158 işçinin ölümünü kayda aldık. Bu yüzden 2023 yılında en fazla işçi ölümünü kayda aldığımız ay Şubat. (Bu konuya raporun ilerleyen bölümlerinde ayrıntılı olarak yer vereceğiz)

• İş cinayetleri bu yıl da “mevsimlik çalışmanın arttığı” (havaların ısınmasıyla esas olarak tarım işkolundaki mobilizasyon ve üretim artışıyla) Haziran-Temmuz-Ağustos periyodunda artış gösterdi. Ancak genel olarak baktığımızda da ucuz emek cenneti haline çevrilen Türkiye’de bu yıl iş cinayetlerinde kısmi artış var. Benzer bir gerçeklik OHAL sürecinde de (2016-2018) meydana gelmiş ve iş cinayetlerinde oransal bir artış yaşanmıştı. Bu durum temel olarak geleneksel sendikal merkezlerin çekirdeğini oluşturan işkollarında da güvencesiz çalışma koşullarındaki derinleşmeye (üretim zorlaması, işsizlik baskısı) ve sendikal hareketin giderek etkisizleştiğine (işkolunda çekim merkezi olamaması, örgütlü olduğu işyerlerindeki hak kayıpları) işaret etmektedir. (Not: İş cinayetlerinin artış gösterdiği bir dönem de 2020-2022 pandemi sürecidir. Akut olarak pandemi sonucu ölümlerin yaşandığı 25 ayda bir yandan “Hayat Eve Sığar” denirken diğer yandan işçi sınıfına “Hastanede Ol” “Şantiyede Ol”, “Fabrikada Ol”, denilmiş, işçiler açlık tehdidiyle zorla çalıştırılmış ve yüzlerce işçi Covid-19 nedeniyle hayatını kaybetmişti)

 

2023 yılında iş cinayetlerinin istihdam biçimlerine göre dağılımına baktığımızda 1649 ücretli (işçi ve memur) ve 283 kendi nam ve hesabına çalışan (çiftçi ve esnaf) hayatını kaybetti. Yani ölenlerin yüzde 85’sini ücretliler yüzde 15’ini ise kendi nam ve hesabına çalışanlar oluşturuyor…

• Ücretli ölümlerinde istihdam biçimini tam olarak belirleyemiyoruz. Örneğin bir hastanede çalışırken ölen bir emekçinin kadrolu mu, sözleşmeli mi ya da taşeron mu olduğunu çoğu zaman tespit edemiyoruz. Diğer yandan ücretlilerin (işçi ve memur) ölümünün büyük bir çoğunluğunu işçilerin oluşturduğunu söylemeliyiz.

• SGK son yıllarda kendi nam ve hesabına çalışanların ölümlerini “iş kazası istatistikleri”ne eklese de iki elin parmaklarını geçmiyor. Oysa biz iş cinayetleri istatistiklerinde çiftçi ve esnafların çalışırken ölümlerini de düzenli olarak kayıt altına alıyoruz. Ancak son iki yıldır bu ölümlerde kısmi bir düşüş var, bunun nedenini “çiftçi ve esnafların da ücretliler ordusuna katılmasındaki artış” olarak değerlendiriyoruz. Çiftçilerin ölümlerini tarım işkoluna kaydederken kendi nam ve hesabına çalışanların büyük bir çoğunluğunu ise ticaret işkoluna kaydediyoruz. Yine kadın hareketinin bir talebi ve kazanımı olarak son iki yıldır, ev hanımı diye tabir ettiğimiz ücretsiz ev işçilerinin çalışırken ölümlerini (15 ölümle en görünür biçimi cam silerken düşme) genel işler işkolunda kayıt altına alıyoruz.

 

2023 yılında iş cinayetlerinin işkollarına göre dağılımı şöyle:

İnşaat, Yol işkolunda 389 işçi; Tarım, Orman işkolunda 371 emekçi (194 işçi ve 177 çiftçi); Taşımacılık işkolunda 221 işçi; Konaklama, Eğlence işkolunda 157 işçi; Ticaret, Büro, Eğitim, Sinema işkolunda 116 emekçi; Belediye, Genel İşler işkolunda 100 işçi; Metal işkolunda 97 işçi; Gıda, Şeker işkolunda 58 işçi; Sağlık, Sosyal Hizmetler işkolunda 55 işçi; Madencilik işkolunda 51 işçi; Gemi, Tersane, Deniz, Liman işkolunda 47 işçi; Enerji işkolunda 44 işçi; Petro-Kimya, Lastik işkolunda 39 işçi; Savunma, Güvenlik işkolunda 30 işçi; Tekstil, Deri işkolunda 29 işçi; Çimento, Toprak, Cam işkolunda 28 işçi; Ağaç, Kâğıt işkolunda 24 işçi; Basın, Gazetecilik işkolunda 10 işçi; Banka, Finans, Sigorta işkolunda 3 işçi; İletişim işkolunda 2 işçi; Elimizdeki veriler ışığında çalıştığı işkolunu belirleyemediğimiz 61 işçi hayatını kaybetti…

• İş cinayetlerinin yoğunlaştığı (981 işçi ölümü) üç işkolu bulunuyor. “Güvencesiz çalışma”nın hakim olduğu inşaat, tarım ve taşımacılık. Uzun çalışma saatleri, yoğun çalışma, sigortasız çalışma ve her türlü kuralsızlığın hakim olduğu bu işkollarında sendikal örgütlenme yok gibi ya da zayıf ve belli mesleklerde öbekleniyor.

• İnşaatlarda dış cephe iskele, çatı, asansör boşluğu vb. yüksekten düşmeler ölümlerin yarıdan fazlasını oluştururken diğer iki temel neden ise ezilme/göçük ile elektrik çarpmaları.

• Özellikle mevsimlik tarım işçilerinin çalıştıkları bölgelere ya da tarlaya yolculuğu sırasında uygun olmayan ulaşım araçlarının kullanılması, eskiyen traktörler, işçilerin barınma-dinlenme-temizlik alanlarının yetersizliği, kene ısırmaları vb. ölümlerin temel nedenlerini oluşturuyor.

• En çok işçi ölümünün meydana geldiği üçüncü işkolu ise taşımacılık. Yoğun çalışma, mobbing, uzun çalışma saatleri, uygun olmayan yollar ve araçlar, beslenme ve uyku düzensizliği vb. sorunlar iş cinayetlerine davetiye çıkarıyor. Ölümlerin yüzde 75’ini trafik kazaları oluştururken diğer önemli bir neden ise çalışma koşullarına bağlı kalp krizleri.

• Moto kurye ölümleri de bu nedenlerden dolayı ölümlerin arttığı bir meslek olarak raporlarımızda geçen sene olduğu gibi öne çıkıyor. Pandemi ile birlikte giderek genişleyen ve işçi profilinin çoğunlukla 20’li yaşların başında olduğu sektörde işçi sağlığı açısından en net sonuç ortada: 2023 yılında en az 68 moto kurye iş cinayetlerinde hayatını kaybetti. (Moto kurye ölümlerini taşımacılık değil ana işverenden dolayı konaklama işkoluna kaydediyoruz.)

• Gıda işkolu 58 işçi ölümü ile en çok iş cinayetinin meydana geldiği sekizinci işkolu olsa da ölümlerde geçen yıla göre oransal olarak büyük bir artış söz konusu. Tavuk, makarna, un, gazoz, süt, yem, su, cips, yağ, fırın ve devlet işletmelerinde yüksekten düşme, araç altında kalma, silo patlaması ya da siloya düşme, servis kazaları nedenlerle işçiler hayatlarını kaybettiler.

• Yine 28 ölüm olan Çimento, Toprak, Cam işkolunda iş cinayetlerinde oransal bir artış göze çarpıyor. Ölüm nedeni olarak özellikle ezilmeler ve trafik kazaları öne çıkıyor.

• Gemi, Tersane, Deniz, Liman işkolunda meydana gelen 47 işçi ölümünün çoğu da deniz/gemi işçileri. Bu ölümlerinde genellikle açık denizde meydana geldiğini belirtelim. Fırtınalı havada çalıştırma, aşırı-yoğun-fazla çalıştırma ve gemilerin bakımlarının ve denetimlerinin yapılmaması/aksatılması başlıca ölüm nedenleri.

• İş cinayetlerinde 5 maden mühendisi, 4 makine mühendisi, 3 gemi makine mühendisi, 2 kimya mühendisi, 2 uçuş mühendisi, 1 harita mühendisi, 1 metalurji ve malzeme mühendisi, 1 su ürünleri yüksek mühendisi, 1 mimar ve 1 iş güvenliği uzmanı da hayatını kaybetti. Mühendislerin iş cinayetlerinde hayatını kaybetmesi son yıllarda gittikçe artıyor. Özellikle genç mühendisler işyerlerinde alınmayan önlemler nedeniyle hayatını kaybediyor. Yaşanan iş cinayetleri sonrası asıl yargılanması gereken, asıl suçlu olan patronların yerine mühendislerin cezalandırılması ya da gözaltına alınması da rutin haline geldi. Ancak geçtiğimiz günlerde Cengiz İnşaata ait Siirt Eti Bakır madeninde hayatını kaybeden iki genç maden mühendisi, bilirkişiler tarafından hazırlanan raporda asli kusurlu olarak suçlandı. Mühendislik eğitiminin içinin boşaltılması, yeterli donanıma sahip olmayan mühendislere büyük sorumluluklar yüklenmesi ve bir de ölümleri sonrası kusurlu bulunmaları günümüz gerçeği halini aldı Mühendislerin sloganı durumu özetliyor: “Çalışırken ölmek, patron yerine yargılanmak istemiyoruz”.

İşkollarına göre yapılan bir tasnifin zorunlu olarak sektörel bir bakış açısıyla bütünlenmesi gerekiyor. 2023 yılında iş cinayetlerinin sektörlere göre dağılımı şöyle:

Sanayi sektöründe 634 işçi, Hizmet sektöründe 534 işçi, İnşaat sektöründe 393 işçi ve Tarım sektöründe 371 işçi hayatını kaybetti… (Taşımacılık işkolundaki 221 iş cinayetinin 163’ünü sanayi ve 58’ini hizmet; işkolunu bilmediğimiz 61 iş cinayetinin 54’ünü sanayi, 4’ünü inşaat ve 3’ünü hizmet sektörüne dağıttık)

• Sanayi işkollarındaki ölümler ilk iki sırada olmasa da sanayinin çok farklı işkollarında (maden, metal, enerji, tekstil, kimya, gıda, tersane, çimento, ağaç, sanayi taşımacılığı vd.) olduğu gerçeğinin altını çizmek gerekiyor. Aslında bu işkollarının toplamını aldığımızda “sektörel olarak en fazla ölüm sanayide” meydana geliyor.

• Benzer bir durum farklı işkollarına yayılan (konaklama, sağlık, ticaret/büro/eğitim, belediye/genel işler, basın, banka, iletişim, hizmet taşımacılığı) hizmet sektörü içinde geçerlidir.

• Sanayi ve hizmet sektöründe sendikasızlaştırmanın sonuçlarının ortaya çıktığı ve genç işçi ölümlerinin yoğunlaştığını gözlemliyoruz.

 

2023 yılında iş cinayetlerinin nedenlerine göre dağılımı şöyle:

Trafik, Servis Kazası nedeniyle 444 işçi; Ezilme, Göçük nedeniyle 291 işçi; Yüksekten Düşme nedeniyle 259 işçi; Kalp Krizi, Beyin Kanaması nedeniyle 218 işçi; Deprem nedeniyle 158 işçi; Elektrik Çarpması nedeniyle 105 işçi; Şiddet nedeniyle 85 işçi; Patlama, Yanma nedeniyle 80 işçi; Zehirlenme, Boğulma nedeniyle 64 işçi; İntihar nedeniyle 64 işçi; Nesne Çarpması, Düşmesi nedeniyle 35 işçi; Kesilme, Kopma nedeniyle 17 işçi; Diğer nedenlerden dolayı 112 işçi hayatını kaybetti…

• İş cinayetlerinin bir numaralı nedeni trafik, servis kazaları. Ancak bu ölümler iş cinayeti olarak değil trafik kazası olarak görülüyor. Oysa tır, kamyon, otobüs, servis minibüsü, taksi şoförleri, moto kuryeler uzun çalışma saatlerinde ve neredeyse dönüşümsüz çalışmaktalar. Diğer yandan araçların yeterli bakımı yapılmıyor ve eski araçlar kullanılıyor, yol aydınlatması veya düzenlemelerinde sorunlar var, iş yetiştirme baskısı cabası vb. Şoför ölümleri bir iş cinayetidir, yine servislerde birçok işçi iş cinayetlerinde hayatını kaybetmektedir. Ayrıca trafik kazaları birçok yurttaşında ölümüne ve yaralanmasına neden olduğu için bir halk sağlığı sorunudur.

• Sanayi işkollarında iş cinayetlerinin oransal olarak artışı ile birlikte ezilme, patlama, yanma, elektrik çarpması, zehirlenme vb. ölüm nedenlerinde de gözle görülür bir yaygınlaşma mevcut. Bu noktada İstanbul, Kocaeli, İzmir, Manisa, Bursa, Ankara, Tekirdağ, Sakarya, Gaziantep, Samsun, Konya, Adana, Denizli, Samsun gibi şehirlerde endüstriyel kazalar olarak adlandırılan iş cinayetleri öne çıkıyor.

• Sağlık ve eğitim emekçilerine yönelik işyerlerinde yaygın bir şiddet yaşanıyor. Bu noktada yapılan eylemlerde çalışma koşullarının iyileştirilmesi ve gerekli önlemlerin alınması talepleri öne çıkıyor. Ancak yaygın şiddet sadece bu iki işkolunda sınırlı değil, hizmet sektörünün farklı alanlarında (eğlence, belediye, taşımacılık, büro, özel güvenlik, basın vd.) ortaklaşan bir sorun.

• Ekonomik kriz, mobbing ve fazla çalışmaya bağlı işçi intiharları devam etmektedir. Özellikle geçinemeyen işçilerin banka ve tefecilerden aldıkları borçları geri ödeyememeleri sonucu yapılan baskılar bu intiharların önemli bir nedeni. Yine genç işçi, işsizlerin güvencesizleştirme kıskacında geleceksizleştirilmeleri intiharların diğer önemli nedeni.

• Aşırı-yoğun-fazla-sağlıksız çalışmaya, beslenme-barınma-yaşam koşullarına bağlı kalp krizi ve beyin kanaması gibi ani işyeri ölümleri de (ilk yardımlarında yetersizliğini vurgulayalım) artarak sürüyor. Bu ölümler taşımacılık, tarım, büro, eğitim, belediye gibi işkollarından tüm işkollarına yaygınlaşırken yaş ortalaması da giderek düşüyor.

2023 yılına damga vuran bir hastalık, ölüm nedeni: Sıcakta ve rüzgarlı/fırtınalı havada çalış(tır)ma
Dünya çapında bu yaz sıcaklık rekorları kırıldı. Televizyondan devlet yetkilileri “işiniz yoksa öğle saatlerinde dışarı çıkmayın, bol sıvı alın, güneşte kalmayın” uyarıları yapmak dışında bir önlem almadı. İşçiler tarlalarda, yollarda, inşaatlarda, elektrik direklerinde, tersanelerde, bürolarda... 40-50 derece hissedilen sıcaklıklarda çalışmaya devam ettiler. İzmir’de kadın PTT işçisi arkadaşımız Berran Özen Kırmızıgül öğle sıcağında dağıtım yaparken beyin kanaması geçirerek hayatını kaybetti. Osmaniye’de enerji işçisi arkadaşımız Erdem Ezgi çalışırken kalp krizi geçirdi. Sıcakta çalıştırmanın işçilerin ölümüne neden olmasının diğer yönü de özellikle tarım işçilerinin serinlemek için girdikleri gölet ve kanallarda boğularak hayatlarını kaybetmeleri oldu. Yine kapalı ortamlarda ve kalabalık bir biçimde çalışmak da sorunun başka bir yönü tabii ki.

Sonbahar ve kış aylarında ise meteoroloji uzmanları belli günlerde yoğun yağış ve fırtına olacağı (meteorolojik uyarı), dışarı gerekmedikçe çıkılmaması ve önlem alınması gerektiği uyarılarında bulundu. Ancak Covid-19 salgınında veya aşırı sıcak havalarda olduğu gibi ‘çalışmak zorunda olan’ milyonlarca işçiyle ilgili bir önlem alınmadı. İnşaat-yol-belediye işçileri, moto kuryeler, sayaç okuma işçileri, kargo çalışanları başta olmak üzere binlerce işçi bina üzerinde, kule vinçlerde, sokakta, motosiklet üzerinde çalışmak zorunda kaldı. Rüzgâr nedeniyle düşen inşaat işçisi (Orhan Çağlıbaygil) ve belediye işçisi (Tayfun Başlı) ile üzerine aydınlatma direği devrilen bir moto kurye (Muhammed Ela) hayatını kaybetti. Keza fırtınalı havaya rağmen sefere çıkarılan Kafkametler gemisinin batması sonucu 12 gemi işçisi arkadaşımızı Cemal Turan, Hıfzı Tarhan, Berke Çamurtaş, Veli Özel, Göksel Özel, Tamer Özer, İsmail Kaptan, Satılmış Uslu, Mustafa Nacar, Cüneyt Aygen, Ömer Hebip ve Metin Usta’yı yitirdik.

Deprem ve iş cinayetleri
6 Şubat 2023’te saat 04.17’de Pazarcık’ta 7,7 ve saat 13.24’te Elbistan’da 7,6 büyüklüğünde on bir şehrimizi (Kahramanmaraş, Hatay, Adıyaman, Gaziantep, Malatya, Diyarbakır, Adana, Osmaniye, Şanlıurfa, Kilis ve Elazığ) etkileyen iki deprem meydana geldi. Devamında da artçı depremler azalarak da olsa hala devam ediyor. Şu ana kadar resmi verilere göre elli binin üzerinde kişi hayatını kaybetti, yüzbinlerce kişi yaralandı ve yüzlerce kayıp insanımız var.

Bu noktada depremde ölenlerden kimlerin iş cinayeti kapsamına girdiğini belirtmek gerekir. Deprem esnasında işyerinde ya da patronun talimatıyla bölgede olan (geçici görevlendirme, seminer vb. faaliyetler nedeniyle) bütün işçilerin ölümü iş cinayeti (resmi terimle iş kazası) kapsamına girer. Yine bazı hastanelerin veya belli bölümlerinin yıkıldığını biliyoruz. Ayrıca yıkılan otel, lokanta, oto tamir, belediye, genel işler vb. işyerleri var. Buralarda gece vardiyasında çalışırken hayatını kaybeden tüm işçiler de yine bölgedeki otellerde eğitim seminerleri ve geçici görevlendirme ile kalırken hayatını kaybeden işçi arkadaşlarımız da iş cinayetleri kapsamındadır.

Öncelikle belirtmemiz gerekiyor. Depremde birçok işçi arkadaşımız (evde veya iş cinayeti kapsamında) hayatını kaybetti. Kalanlar yakınlarını kaybetti, evleri yıkıldı ve bu sürecin tüm psikolojik yüküyle karşı karşıyalar. Diğer yandan da geleceksizlik, güvencesizlik... içinde bir hayat sürdürülmeye çalışılıyor. Bunlara ilaveten depremi takip eden günlerde “işe gelmeyen işçilerin işten çıkarılması”, “depremde hasar alan işyerlerinde üretime devam edilmesi”, “çalışma baskısı” gibi birçok uygulama ile de karşılaştık.

Tespit edebildiğimiz kadarıyla çoğunluğu hastanelerin ve otellerin çökmesi nedeniyle 158 işçi deprem esnasında hayatını kaybetmiştir. Ancak deprem o kadar yıkıcıydı ki devlet dışında hiçbir kurumun araştırmaları ile ölen işçilerin gerçek sayısının öğrenilebilmesi mümkün değildir. Bu yüzden emekten yana olan milletvekillerinin TBMM’de konu ile ilgili önerge vermesi (bir ihtimal cevap verilirse) önemlidir.

Bir husus da deprem sonrası kurtarma ve dayanışma faaliyetleri için bölgeye gidenlerin ölümleridir. Yardım malzemeleri götürürken trafik kazası geçiren nakliyeciler ve arama-kurtarma görevi yaparken kalp krizi geçirip hayatını kaybedenler kayıtlarımızda yer almaktadır.

Diğer bir husus da deprem nedeniyle ağır hasar alan işyerlerinde “malları” kurtarmak için yapılan işlerde insan sağlığına önem verilmemesidir. Örneğin Kahramanmaraş’ta depremlerde ağır hasar alan tencere, tabak üreten metal fabrikasında patronun görevlendirmesiyle ürünleri çıkarırken “önce iş güvenliği” yazan tabelanın çökmesi sonucu kolon ve tavanın altında kalan iki işçi hayatını kaybetti.

Son bir husus da deprem nedeniyle bölgeden göç etmek zorunda kalan işçilerin çalışma ve yaşam koşulları ile ilgili. Bu konuda pek bir bilgi yok ama örneğin basında da geniş bir şekilde yer bulan Derince Limanı TMO patlaması ve Aliağa Kardemir’de tır devrilmesi olaylarında ölen işçilerin deprem sonrası göç edip geldikleri ve kısa bir süre önce işe başladıkları bilgilerine yer verilmişti.

Tabi değinilmesi gereken bir konu daha var. Deprem sonrası yıkım ve bina inşaatlarında sık sık işçi sağlığı ve iş güvenliği kurallarına uyulmadığını gözlemliyoruz. Bu noktada gerek bina yıkımı yapan iş makinesi operatörlerinin gerek bina yapımında çalışan işçilerin ölümlerini tespit ediyoruz. Diğer yandan olağanüstü bir süreç yaşadığı için deprem bölgesindeki işçi ölümlerine dair bilgi alma olanaklarının da daha kısıtlı olduğunu belirtmek gerekiyor.

Deprem, asbest, çevre ve halk sağlığı
Pazarcık ve Elbistan depremleri sonrası yıkım, enkaz kaldırma, depolama ile tekrar gündeme gelen asbest sorunu esasen yıllardır (özellikle kentsel dönüşüm ve gemi söküm süreçleri ile birlikte) bir işçi-halk sağlığı sorunu olarak karşımızda duran ve üzeri örtülen bir konu. Asbest yıllarca bina yapımında kullanıldı: Çatı, yer ve tavan kaplamaları, yalıtım amaçlı püskürtme kaplamalar, yangına dayanıklı yalıtım panelleri, kaloriferler, kazanlar, asbestli çimentodan imal edilmiş ürünler, conta elemanları, atık su boruları ve derzlerde.

Bu noktada, deprem bölgesinde yıkım, enkaz kaldırma ve depolama süreçlerinde vereceğimiz mücadele, uzun vadede yüz binlerce insanımızın sağlığını ilgilendirmektedir. Şu an için asbest içeren büyük bir enkaz (ki toplamının Erciyes Dağı boyutlarında olduğu tahmin ediliyor), uygun olmayan bir yıkım ve enkaz kaldırma faaliyeti ile atıkların atıldığı yerlerin uygun olmadığını, profesyonel ekiplerin çalışmadığını, asbest kaldırma faaliyetlerine uygun davranılmadığını, en basit önlem olan yüksek koruyucu maskelerin bile kullanılmadığını gözlemliyoruz. Konuya dair bir çalışmanın yapılması acil bir zorunluluktur...

 

2023 yılında iş cinayetlerinin cinsiyetlere göre dağılımı şöyle: 147 kadın işçi ve 1785 erkek işçi hayatını kaybetti…

• Bu yıl iş cinayetlerinde oransal bir artışın meydana geldiği kadın işçiler tarım, gıda, kimya, tekstil, iletişim, basın, eğitim, ticaret, büro, sinema, metal, inşaat, sağlık, konaklama ve genel işler işkollarında çalışıyorlardı. SGK iş kazası istatistiklerinde kadın işçi ölümleri toplam ölümlerin yüzde 2’sidir. Oysa biz kısıtlı olanaklarımızla dört kat daha fazla kadın işçi ölümü tespit ediyoruz. Bu ölümler esas olarak tarımda yoğunlaştığı (sigortasız olduğu) için kayda alınmıyor. Diğer yandan bildirimler yoluyla da birçok kadın işçi ölümünü kaydediyoruz. Buradan “kadın işçi ölümlerinin saklandığı, basına yansımadığı” sonucuna ulaşabiliriz.

İşyerinde kadına yönelik cinsel taciz ve şiddet de bir işçi sağlığı ve güvenliği sorunudur
Kadına yönelik şiddet, kadınları yalnızca hane içinde ve sosyal yaşamda değil, çalışma yaşamında da kuşatıyor. Çalışma yaşamında, kadına yönelik cinsel taciz ve şiddet sistematik bir biçimde “bireysel vakalar” olarak ele alınıyor. Oysa, şiddetin mekanları arasında en az tartışılanı olsa da çalışma yaşamı, hem sınıfsal hem de cinsel eşitsizliğin birleşimi olarak çok daha vahim bir şiddet tablosunun ortaya çıkmasına neden oluyor kadınlar için.

Çalışma yaşamının erilliği, işyeri ortamı ve tasarımından, işyerlerinin yönetim yapısı, işyerindeki işbölümü ve ilişkilere kadar her yerde kadınlar aleyhine işliyor. Cinsiyete dayalı emek sömürüsü, kadınların çalışma yaşamında fiziksel, cinsel, ekonomik, psikolojik ve dijital şiddete maruz kalmasına ve ayrımcılığa uğramasına neden oluyor. Kadınları zaman zaman çalışma yaşamının dışına da itebilecek toplumsal cinsiyet kökenli şiddet ve ayrımcılık, çalışma yaşamının kadınlar için sağlıklı ve güvenli olmamasının da en büyük nedenlerinden birisi. Bu nedenle, işyerinde kadına yönelik cinsel tacizi ve şiddeti de bir işçi sağlığı ve güvenliği sorunu olarak tanımlıyoruz.

Ekonomik şiddet ve kadın işçiler
Kadınlar, okumalarına ve çalışmalarına izin verilmeyerek ekonomik şiddete maruz kalıyor. Ücretsiz ev emekçisi kadınların pek çoğu sorumluluklarından kaynaklı ücretli bir işte çalışamıyor. Ekonomik krizlerin en hızlı ve en çok yoksullaştırılan, sosyal güvenlik korumasının dışına çıkartılan, kemer sıkma politikalarının en fazla uygulandığı kesim de kadınlar oluyor. Kadın işsizliği oranı ekonomik kriz etkilerinin en fazla hissedildiği 2009’u aşmış durumda ve işsizlikte kadın ve erkek oranı arasındaki fark giderek açılıyor.

Türkiye’de, kadınlar istihdamın dışına itilerek ekonomik şiddet gördüğü gibi, istihdam edildiklerinde de bu ekonomik şiddet devam ediyor. Kadın emekçiler, aynı işi yaptıkları erkek işçilerle eşit şartlarda çalışamadığı ve kadın olduğu için ayrımcılığa uğradığı gibi, erkek işçilerle eşit ücret de alamıyor. Kadınlar; aynı düzeyde eğitim aldıkları erkeklerin ortalama ücretinin ancak yüzde 77,8’ini alabiliyor. Çalışma yaşamında kendilerine yer açabilmek içinse herkesten fazla çalışmak ve yük almak zorunda kalıyor.

Bir şiddet biçimi olarak kadın emeği politikaları
Aile ve nüfus politikalarını da içeren, muhafazakâr baskıyı derinleştiren ve kadın emeğini değersizleştiren istihdam politikaları, aile kadın emeğinin ikincil konumunu daha da pekiştiriyor.

Kadın emeği politikaları bir yandan, kadınları giderek daha çok geçici, güvencesiz ve kayıt dışı işlere hapsedip, özel sektörün ardından kamu sektöründe devlet politikalarıyla biçimlenen kadın istihdam alanlarında, kadınlar giderek daha çok ev işlerinin ve bakım emeğinin uzantısı işlerde çalışmaya mahkûm ediyor. Bir yandan da, işyerlerinde kadınların 60 yılllık kazanımları bir bir eritiliyor ve kreş hakkı, emzirme odası gibi mücadeleyle kazanılan haklar, kamu işyerlerinde dahi kâğıt üzerinde kalan haklara dönüşüyor.

Özellikle pandeminin başından bu yana despotik emek rejiminin derinleşmesi ve bu rejimin kalıcılaşmasına dönük hamleler bir yandan sınıfsal sömürüyü derinleştirirken öte yandan kadın işçilere yönelik şiddeti de derinleştirdiği için kadın işçileri daha çok etkiliyor.

İşçi sağlığı ve güvenliğini yalnızca mesai saatleri içerisine indirgeyen bakış açısı, emeği yalnızca iş süresi ile sınırlandırıp emekçilere dayatılan yaşam koşullarını göz ardı ederken, bu bakış açısı en çok da kadının yeniden üretim için harcadığı, karşılığı ödenmeyen “ücretsiz ev içi emeği”ni yok sayıyor.

Kadın emeğinin görünmez olduğu koşullarda, kadınların yaşadıkları iş cinayetleri, kadınların meslek hastalıkları ve iş kazaları da görünmüyor. Veriler, erkek işçilerin kadın işçilere göre kaza geçirme olasılığının çok daha fazla olduğunu ve iş cinayetlerinde ölenlerin büyük bir kısmını erkek işçilerin oluşturduğunu söylüyor. Ne var ki bu değerlendirmelerde, istihdamda kadınların ağırlığı, kadın işgücünün ücretsiz ev işçiliği ve kayıt dışı istihdam boyutları görmezden geliniyor.

Toplumsal cinsiyet karşısında tarafsız gibi görünen bakış açısında tehlike ve riskler herkes için aynıymış gibi ele alınıyor ve yansıtılıyor. Kadın işçilerin çalıştığı alanlar tehlikesiz ve basit gibi ele alınıp önlemlerin dışında bırakılıyor.

 

2023 yılında iş cinayetlerinin yaş gruplarına göre dağılımı şöyle:

14 yaş ve altı 22 çocuk işçi,
15-17 yaş arası 32 çocuk/genç işçi,
18-29 yaş arası 396 işçi,
30-49 yaş arası 770 işçi,
50-64 yaş arası 454 işçi,
65 yaş ve üstü 95 işçi,
Yaşını bilmediğimiz 163 işçi hayatını kaybetti…

• 18-29 yaş arasında (sanayi, inşaat, hizmetler işkolunda) büyük şehirlere yığılmış, geleceksiz ve güvencesiz yeni bir işçi sınıfı karşımızda...

• Yine uzun zamandır hâkim olan neoliberal politikaların bir sonucu olan yaşlı işçi ölümleri artık her gün basında yer alıyor. İnşaatlarda, tarımda, sokakta atık toplarken 60’lı ve 70’li yaşlardaki işçiler düşerek, zehirlenerek, trafik kazasında hayatlarını kaybediyor. EYT Yasası ile ilgili düzenlemelerin hayata geçirildiği günümüzde 2023 yılında 50 yaş ve üzeri en az 549 emekçi ölümünü kaydetmiş olduğumuz gerçeğinin altını çizmek istiyoruz.

• Son olarak özellikle depremde ölen işçilere dair bilgilerin eksik olması nedeniyle yaşını bilmediğimiz işçi sayısının bu kadar yüksek olduğunu belirtelim.

Tarım ve göçmen çocuk emeğine dair
Çocuk işçiliğin en kötü biçimleri arasında sayılan tarım, Türkiye’de ücretli ve ücretsiz aile işçisi çocuk işçiliğin en yoğun olduğu işkolu ve çocuk işçilik bakımından başlıca sektör. Yani tarımda çocuk emeğinin yoğun olmasının iki yönü bulunuyor: Bir yönünü tarımın çökertilmesi ve aile emeği içinde görmeliyiz. Diğer yönü ise mevsimlik işçiliktir. Çocuklar mevsimlik işçiliğin kadınlar ile birlikte omurgasını oluşturmaktadır ve ‘çocukları çekip alırsanız mevsimlik işçilik kalmaz’…

Yanlış dış ve iç politikalar sonucu Türkiye’de yaşayan Suriyeli ve Afganistanlı mülteci sayısının, kaydı bulunmayan göçmen ve mültecilerle birlikte 7-8 milyon civarında olduğu tahmin ediliyor. Bu nüfusun önemli bir kısmını oluşturan göçmen ve mülteci çocukları, tarım, sanayi, inşaat, ticaret gibi işkollarında günübirlik ve güvencesiz şekilde işgücü piyasasına dâhil oluyor. Bu da patronlar açısından, ücret pazarlığı imkânı olmayan, ücret ödemelerini eksik yatırabileceği ya da geciktirebileceği, hakkını aradığında şiddet uygulayabileceği, zorla çalıştırabileceği ek bir çocuk işçi kitlesi anlamına gelmektedir.

Güncel bir tartışma: Mesleki eğitim
MEB’in uzun süredir çocuk işçiliği yasal ve meşru hale getirme çabası neticesinde MESEM’lerde (bir gün okulda dört gün işyerinde) “eğitim alan” çocuk sayısı bir milyonun üzerine yükseldi. İktidarın başarı öyküsü olarak anlattığı bu projelerin ekseninde ise çocuk işçi sömürüsü var.

Devletin yaptığı açıklamaya göre mesleki eğitim kurumlarının döner sermayeleri her geçen gün artıyor. Yine özellikle AB ülkeleri örnek verilerek mesleki eğitimin özel sektöre kaydırılması gerektiği belirtiliyor. Burada amaçlanan ise AB sermayesi için ucuz emek gücü kaynağı transferini sağlamak.

12 Eylül ve Özal ile birlikte başlayan bu süreç AKP ile bir ivme kazandı. 2006 yılında MEB-Koç Holding işbirliği ile “Meslek lisesi memleket meselesidir” şiarıyla öğrenciler sanayi için ara eleman olarak yetiştirilmeye başlandı. Sonraki yıllarda ise “yerli ve milli eğitim” şiarıyla Dünya Bankası teşvikiyle TOBB, sanayi ve ticaret odaları ile prokokoller imzalandı. Bu süreç MEB tarafından “İşverenler, mesleki ve teknik eğitim liselerinde eğitim alan öğrencilerin mezun olmalarını beklemiyorlar” söylemiyle lanse edildi. Diğer yandan bu süreç, sayısı 1 milyonu geçen bu çocuk işçi kitlesi, AB desteğiyle yürütülen “çocuk işçiliği ile mücadele” programlarıyla da maskelendi.

 

2023 yılında 106 mülteci/göçmen işçi hayatını kaybetti. Bu işçilerin geldikleri ülkelere bakarsak:

42 işçi Suriyeli; 18 işçi Afganistanlı; 12 işçi Türkmenistanlı; 6’şar işçi Irak ve İranlı; 3 işçi Bulgaristanlı; 2’şer işçi Azerbaycanlı, Kırgızistanlı, Mısırlı, Özbekistanlı ve Ukraynalı; 1’er işçi Filipinlerli, Japonyalı, Kolombiyalı, Moldovyalı, Nijeryalı, Romanyalı, Rusyalı, Sudanlı, Tacikistanlı…

• Öncelikle raporlarımızda göçmen/mülteci işçi olarak birleşik bir olgu kullanıyoruz. Çünkü emek hareketinin kullandığı geleneksel olgu “göçmen işçi” iken günümüz Türkiye’sinde (ve Avrupa’da) bu durumun temel belirleyeni savaşlar (Suriye, Afganistan ve Avrupa için Ukrayna) sonucu gerçekleşen “mültecilik”tir. Bu anlamda tek başına göçmen işçi ya da mülteci işçi olgularının eksik kalacağını düşünüyoruz...

• Emperyalist savaşlar, bölgesel askeri müdahaleler ve sömürge politikaları coğrafyaları yeniden şekillendirirken küresel ölçekte nüfus hareketliliğini hızlandırıyor. AKP iktidarının AB ile yaptığı anlaşmalar sonucu ‘açık hava hapishanesine’ dönen Türkiye’de de işgücü piyasasına katılan göçmenlerin/mültecilerin sayısı hızla çoğalıyor. Bu durumun bir yansıması olarak da göçmenlerin/mültecilerin maruz kaldığı iş cinayetleri artış ivmesi gösteriyor.

• İş cinayetlerinde ölen göçmen/mülteci işçilerin geldikleri ülkelere baktığımızda yüzde 56’i Suriyeli ve Afganistanlı. Yani ölümlerin yarıdan fazlası mülteci konumuna gelen işçilerden oluşması ‘savaşların milyonlarca insanı yerinden yurdundan etmesi yanında işçileştirdiği’ni de gösteriyor.

• Taşımacılık ve gemi/tersane işkollarında meydana gelen ölümler için bir parantez açalım. Bu iki işkolundaki ölümleri Türkiye topraklarında, tersanelerinde veya karasularında ya da Türkiye hukukunun geçerli olduğu taşımacılık aracında (gemi, tır) olduğu için kayıt altına alıyoruz. Ancak tam anlamıyla işçilerin hukuki durumlarını (ölümlerin hangi ülkeye tabi olacağını) tespit edemiyoruz.

• Çalıştıkları işkollarına göre baktığımızda göçmen/mülteci iş cinayetlerinin tarım (yüzde 22) ve inşaat (yüzde 14) işkollarında yoğunlaştığını görüyoruz. Patronlar tarafından “harcanabilir işçiler” olarak görülen göçmen/mülteciler hemen hemen hiçbir kural olmadan uzun çalışma saatlerinde, en düşük ücretle, işçi sağlığı ve güvenliği önlemleri alınmadan ‘en dipte koşullarda’ çalıştırılmaktadır. Keza bu iki işkoluna toplam olarak sanayi işkollarını (yüzde 34) eklemeliyiz. Ayrıca hurda ve atık kağıt toplama, ev işçiliği ve moto kurye ölümlerinde de benzer güvencesiz çalışma koşulları hâkimdir.

• Son olarak hatırlatalım. Afganistanlı maden işçisi Vezir Mohammad Nourtani, MHP Gelik eski Belde Başkanı’nın sahibi olduğu kaçak ocakta göçük altında kaldı, yaralıyken darp edilip öldürüldü ve ocak açığa çıkmasın diye cenazesi kaçak ocak sahibi ve adamları tarafından bir araziye götürülüp yakılmış halde iki gün sonra bulundu. Olayın vahşeti göçmen işçilerin çalışma koşulları açısından önemli bir göstergeyi de oluşturuyor.

 

2023 yılında iş cinayetlerinde ölenlerin 54’ü (yüzde 2,79) sendikalı işçi, 1878’si ise (yüzde 97,21) sendikasız. Sendikalı işçilerin 11’i kimya, 8’i sağlık, 6’sı metal, 6’sı enerji, 6’sı belediye, 4’ü madencilik, 3’ü tarım, 2’si banka, 1’i gıda, 1’i ağaç, 1’i eğitim, 1’i büro, 1’i cam, 1’i inşaat, 1’i gemi ve 1’i güvenlik işkolunda çalışıyordu…

• İş cinayetlerinde ölen işçilerin 54’ü sendikalı (Bir yandan tüm iş cinayetlerinde ölen işçilerin yüzde 3’ü sendikalıdır tespitiyle “sendikalı olmak iş cinayetlerini önler” diyebiliriz. Diğer yandan sendikalı işçi ölümlerini de değerlendirince “sadece sendikalı olmak yetmez örgütlü de olmak gerekir” demek lazım. Zira iş cinayetlerini işçi örgütlülüğü, işçi denetimi önler; sendikaya üye olmak ve toplu sözleşme imzalamak, Soma’da ve Amasra’da olduğu gibi bu örgütlülüğün ve denetimin hayata geçirilmediğini göstermiştir.

• Diğer yandan ölen başka sendikalı işçiler de olabilir. Ancak kâğıt üzerinde olan sendikal üyeliklerinin gerçek bir örgütlülük olmaması ve birçok sendikanın ölen üyelerini sahiplenmemesi sonucu net bir bilgi verme şansımız olmadığını da belirtelim. Bu durum özellikle kamu çalışanı/memur sendikaları açısından daha da tespit edemediğimiz bir husus…

• İş cinayetleri sonrası verilen “hukuksal adalet” davalarına da değinmek gerekiyor. Bu noktada iki örnek olay vermek istiyoruz. Birinci olarak moto kurye Yunus Emre Göçer’in ölümüne sebep olan BMW’li Mohammed Hassan, Somali Cumhurbaşkanı’nın oğluydu ve göz göre göre Türkiye’yi terk etmesine izin verildi. İkinci olarak 31 Ocak 2008’de meydana gelen, 20’si işçi 21 kişinin öldüğü, 130 kişinin yaralandığı Davutpaşa Patlamasının ardından Bakırköy Cumhuriyet Başsavcılığı olayla ilgili soruşturma başlattı. Davutpaşalı Adalet Arayan Aileler ceza davası açılana kadar 35 hafta Taksim Tramvay Durağı’nda nöbet tuttu. On sanık hakkında dava açıldı. Mahkeme 6,5 yıl süren yargılamasını 14 Temmuz 2014’te tamamladı. Zeytinburnu Belediyesi yetkilileri ve bina sahiplerine çeşitli cezalar verildi. Yargıtay, mahkemenin kararını bozdu. 17 Ocak 2019’da Yargıtay kararından sonraki mahkeme süreci tamamlandı. Zeytinburnu Belediyesi yetkilileri iş cinayetinde sorumlu bulunmasına rağmen verilen cezaların iki yılın altında olması ve Hükmün Açıklanmasının Geri Bırakılması kararı nedeniyle sanıklar bir gün bile hapis yatmadı. Patlamada sorumluluğu bulunan kamu görevlilerine verilen cezaların ertelenmesi ve “yaşam hakkı ihlali” gerekçesiyle Anayasa Mahkemesi’ne taşınan dava 14 yıl sonra karara bağladı ve “yaşam hakkının ihlal edildiğine” karar verildi. Kararın bir örneği yeniden yargılama yapılmak üzere Bakırköy 6. Ağır Ceza Mahkemesi’ne gönderildi. Mahkeme, başvuruculara 1 milyon 200 bin TL tazminat ödenmesini kararlaştırdı. Mahkeme’nin bozma kararından sonra, Haziran'da yapılan ikinci duruşmasında, kovuşturmanın geliştirilmesi talebi reddedildi. Etkin soruşturma yapılmadığı, bütün sorumlular yargılanmadığı için Anayasa Mahkemesi'nin bozma kararına uyulmamış oldu. 16 yıl oldu ve hala dava süreci devam ediyor.

• Son olarak güvencesizleştirme ve iş cinayetleri devam ederken işçilerin yaşam mücadelesi de sürüyor. Finans Merkezi, Tuzla Tersaneleri, Agrobay Seracılık, kimya-gıda-metal fabrikaları, Anadolu’nun enerji işçileri, özel kurum öğretmenleri, Özak Tekstil gibi birçok işkolunda çalışanların mücadeleleri de baskı, hukuksuzluk ve hava koşulları demeden sürüyor.

 

2023 yılında Türkiye’nin tüm şehirlerinde ve yurtdışında yirmi bir ülkede (kısa vadeli çalışmak için gidilen veya Türkiye menşeili şirketlerde çalışan) iş cinayeti gerçekleştiğini tespit ettik:

274 ölüm İstanbul’da; 86 ölüm Kahramanmaraş’ta; 64 ölüm Hatay’da; 59 ölüm Antalya’da; 58’er ölüm Adıyaman, Bursa ve İzmir’de; 57’şer ölüm Ankara ve Kocaeli’nde; 52 ölüm Manisa’da; 46 ölüm Konya’da; 43’er ölüm Adana ve Muğla’da; 41 ölüm Malatya’da; 39’ar ölüm Aydın ve Mersin’de; 37 ölüm Denizli’de; 36 ölüm Samsun’da; 34 ölüm Balıkesir’de; 33’er ölüm Tekirdağ ve Zonguldak’ta; 31’er ölüm Kayseri ve Şanlıurfa’da; 27’şer ölüm Çorum ve Gaziantep’te; 23 ölüm Sakarya’da; 22’şer ölüm Afyon, Isparta ve Trabzon’da; 20’şer ölüm Düzce ve Kastamonu’da; 19’ar ölüm Diyarbakır ve Karaman’da; 17 ölüm Mardin’de; 16’şar ölüm Aksaray, Ordu ve Osmaniye’de; 14 ölüm Burdur’da; 13 ölüm Edirne’de; 12’şer ölüm Ağrı, Batman, Erzurum, Eskişehir, Giresun ve Siirt’te; 11’er ölüm Bolu, Rize ve Uşak’ta; 10’ar ölüm Elazığ, Kütahya ve Sivas’ta; 9 ölüm Yalova’da; 8’er ölüm Nevşehir, Niğde, Şırnak ve Van’da; 7’şer ölüm Artvin, Çanakkale, Karabük ve Kırıkkale’de; 6’şar ölüm Ardahan, Çankırı, Kars ve Tokat’ta; 5’er ölüm Amasya, Bartın, Bilecik ve Erzincan’da; 4’er ölüm Bingöl, Kırklareli, Kırşehir ve Sinop’ta; 3 ölüm Kilis’te; 2’şer ölüm Bitlis, Gümüşhane ve Iğdır’da; 1’er ölüm Bayburt, Hakkari, Muş ve Yozgat’ta; 33 ölüm Yurtdışında (8 Irak, 3 Moritanya, 2 Azerbaycan, 2 Gürcistan, 2 Polonya, 1 Bosna Hersek, 1 Cezayir, 1 Çin, 1 Hollanda, 1 İtalya, 1 Japonya, 1 Karadağ, 1 Kongo, 1 Makedonya, 1 Martinik, 1 Meksika, 1 Özbekistan, 1 Romanya, 1 Rusya, 1 Sudan, 1 Yunanistan) meydana geldi…

Habere ifade bırak !
Habere ait etiket tanımlanmamış.
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve marmaracagdas.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.
.com/890.js">

deneme bonusu veren siteler 2023 bahis siteleri deneme bonusu veren siteler

siyahbet