Siyaset ve ahlak konusu uzun yıllardır toplumların gündemini meşgul eden konuların başında gelmektedir. Hele hele yakın süreçte bunun hiç de doğru yönde gitmediğini siyasetin ahlaksızlık-mış gibi algılandığı zihnimizi meşgul edip duruyor. Acaba öyle mi diye de kendinizi düşünmekten alıkoyamıyorsunuz.
Şimdi öncelikle ilgili bilimsel sitelerden aldığım temel tanım ve kavramları açıklayarak işe başlayalım diyorum ve edindiğim bilgileri aktarıyorum. Tanımlardan sonrası tamamen kişisel düşüncelerimdir.
“Felsefe olarak Ahlak, insan ilişkilerinde “iyi” ya da “doğru” veya “kötü” ya da “yanlış” olarak adlandırdığımız değer yargılarını ifade eder Ahlak felsefesi (moral philosophy) ise insan yaşamının ahlaki boyutu ile ilgilenen bilim ve felsefe disiplinidir. Bir başka ifadeyle, ahlak felsefesi, insan yaşamındaki değerler, ilkeler ve yargıları inceleyen felsefe dalıdır. Bu çalışmada ahlak ve ahlak felsefesi alanında temel kavramlar ve temel konuların incelenmesi amaçlanmıştır.
Din olarak Ahlâk, insanın kendisi dâhil, varlıkla ve insanlarla ilişkilerin de nasıl davranması ya da davranmaması gerektiğini gösteren değer yargıları bütünüdür.
Ahlâk, bir toplumda genel olarak uyulması beklenilen kurallar ve yapılması gereken görevlerin tümüdür.
Ahlâk, bir toplumdaki iyi ya da kötü sayılan davranışlar manzumesidir.
Siyaset veya politika ise, gruplar arasında kararların alındığı veya bireyler arasındaki güç ilişkilerinin, kaynakların dağıtımı veya statü gibi diğer etkileşim biçimlerinin ilişkilendirildiği bir dizi faaliyeti ifade eder. Siyaset ve hükümeti inceleyen sosyal bilim dalı ise siyaset bilimi olarak adlandırılır.
Siyaset terimi, olumlu bir bağlamda "siyasi bir çözüm" olarak kullanılabileceği gibi uzlaşmacı ve şiddetsiz bir anlam taşırken, tanımlayıcı bir anlamda "hükümetin sanatı veya bilimi" olarak da kullanılabilir.”
Şimdi gelelim bu kavramlar arasındaki ilişkiye. Ahlaklı bir siyaset nasıl yapılmalıdır? Sorusunu sorarak başlamak gerekir. Gerçi günümüzde en güvensiz kurumun siyaset kurumu olduğu da çeşitli araştırmacılar tarafından ortaya konmaktadır. Ancak, her ne kadar güvensiz bir kurum olsa da yaşamımızın temel ögesi siyasettir. Tüm toplumların yaşam koşullarından her alana kadar siyaset kurumları söz sahibidir. Tabi ki onlara o fırsatı veren de toplumun ta kendisidir. Şayet o kurumda bir eksiklik ya da yanlışlık varsa onu düzeltecek toplumun kendisidir. Toplumun bundan şikâyet etme hakkı yoktur. Çünkü, istediğinde doğruyu seçme gibi bir hakkı vardır.
Siyasete gelince, özellikle ülkemizde neredeyse yetmiş yıldır benzer düşüncelere sahip siyaset kurumları tarafından yönetilmekteyiz. Arada kısa geçişler olsa da çok etkili değişimler olmamıştır. Hal böyle olunca bozulmalar ve çürümeler de ortaya çıkıyor. Haklı olmayan, ahlaklı tavır sergilemeyen, etik değerleri alt üst eden siyasi manevralar ne yazık ki uzun yıllardır bir kesimi saf dışı bırakmıştır.
Saf dışı kalan kişi ve gruplar işe, aşa, ekmeğe susamış çare ve çözümler aramaya başlamıştır. Bu yıl buna bağlı olarak son yerel seçimlerde de gerekli refleksi göstererek bir değişim talebinde bulunmuş ve kısmen de olsa bu değişimi sağlamıştır.
Değişimle birlikte umutlar artmış işe, aşa, ekmeğe kavuşacağı günlerin geldiğini düşünmektedir ve haklı olarak ta bu beklentisini açık açık ifade etmeye başlamıştır. Ancak, geçmişte yaşanılan eş, dost, akraba bağlı işe, aşa ve ekmeğe erişim konusunda hep şikayet edilen konulardan şikayetçi olsak ta ve örneği az da olsa ne yazık ki yeni dönem siyasetinde de aynı durumları görmeye başlıyoruz.
Savunması bile abesle iştigal olan bu durumu görmemezlikten gelemeyiz. Hem demokrat olacaksın hem de benimki yaparsa doğrudur diyeceksin ki bu ne ahlaki olur ne de etik değerlerle örtüşür.
Geçmişte de bize en çok değerlerimiz denilerek tek değere bağlı kalmadan sürdürülen siyasetin şimdikiyle çakışmasını asla kabul etmemek gerekiyor. Evet, işe, aşa, ekmeğe muhtaç çok birikmiş insan iş gücümüz sırada bekliyor ama bunu gidermenin yolu önce can sonra kalırsa canan olmamalıdır.
Sen canını kurtardın da sana ulaşamayan milyonlarca yığın gariban vatandaşın durumu ne olacak?
O halde onlar neden bu değişimi sağladılar?
Öyle oğlumdur, kızımdır, damadımdır, yeğenimdir vs bahaneler ve ahlaklı olmayan yollara sapmayacaksın kardeşim. Madem yeğenin kıymetliydi, sen çekilseydin de yeğenin olsaydı belediye başkanı ya da herhangi bir mevkide-makamda.
Senin yeğenin kıymetli de benim yeğenim bir başkasının oğlu, kızı, damadı vb insanlar değersiz mi bu ülkede?
Bu durum umut gibi gözüken siyasal hareketin hanesine çok olumlu notlar olarak yazılmayacağı için siyasi otoritelerin bu ve benzeri durumları önleyici tedbirleri alması kaçınılmaz olmuştur, diye düşünüyorum.
Önce halk!
Önce seçmen tercihi!
Önce gariban vatandaş!
Önce işe, aşa, ekmeğe muhtaç bir ya da birkaç üniversite okumuş gençler!
Önce yaşama tutunmaya çalışan, erkek eline bakar halde bulunan kadınların ekonomik özgürlüğü!
Sonrasında kalırsa yakınlarınıza da iş, aş verin. Onları çok da düşünüyorsanız; siz feragat edin, yerlerinizi onlara verin!
Bilmem anlatabildim mi?
Dinde de felsefede de tanımlara bakıldığında öncelikli yapının ahlak olduğunu, ahlaklı olmayan toplumların çürüyüp yok olduğunu görmekteyiz. O halde insan yaşamı başladığında önce ailede ahlak eğitimi almalı, sonra okulda çok ama çokça ders saati ahlaka ayrılmalı ve asgari lise son sınıfa kadar aynı dozda devam etmeli ki ancak kişilik gelişimini ahlaklı bir birey olarak tamamlasın. Bu nedenle de eğitimin önemi ortaya çıkıyor. Bilime, laik ve bilimsel eğitime öncelik tanınmalı, sonra diğer unsurlar kişinin tercihine bırakılmalıdır.
Ahlaklı bir siyasetin oluşması dileğiyle!
Yaşar GELER