Yaşamımızda özellikle son on yıldır var olan gelişmeler ve kamu ya da özel birçok kurum ve kuruluşta ortaya çıkan durumlar LİYAKAT terimini de çok ama çok önemli kılmaktadır.
Özellikle kendi alanlarında hiçbir şey bilmeyenlerin o konunun uzmanıymış gibi konuşmaları ve demeçler vermeleri durumun vahametini daha da ortaya koymakta ve ağır bedeller ödetmiş olmalarıdır.
Bundan da en çok halk, gariban halk, yoksul halk, alt ve orta gelir sınıfı halk kitleleri olumsuz etkilenmektedir. O halde ne yapılması gerektiğine kafa yormak gerekir. Ama öncesinde LİYAKAT-in ne demek olduğunu açıklayalım. Liyakat demek; Layık olma, yaraşma, yaraşırlık, uygunluk, yeterlilik ve yetenekli olmak gibi özelliklerin var olması demektir.
Liyakat, özellikle kamu da ve özelde yapılacak olan atama ve görevlendirmelerde aranmaktadır. Fakat, ben birkaç adım daha ileri atarak yaşamın farklı alanlarında da liyakatli olunması gerektiğini düşünmekteyim.
Üniversite mezunu bir genç bir belediyede temizlik işine girmek için sınava giriyor ve ne acıdır ki, sen üniversite mezunusun bu işi yapmazsın diye mülakatta eleniyor. Ya da kamu için yazılı sınavda 90 puan alan birisi mülakatta az puan verilerek elenebiliyor. Ne yazık ki ülke gerçeği bu şekilde.
Şimdi araştırma ve izlenimlere bakarak bu durumu açıklamaya çalışalım:
1-Özellikle kamuda yapılacak olan her atama için mutlak surette liyakate uygun kimlikler seçilmelidir. Yani atama yapılacak o yere belli kurallar ve kriterler çerçevesinde atamalar yapılmalıdır. Hiç ilgisi ya da yakından uzaktan bilgisi dahi olmayan insanların atamaları kesinlikle yapılmamalıdır. Liyakat demek sadece boya posa bakmak fiziğe ya da görünüşe göre davranabilmek değildir. O kuruma ait bilgili ve donanımlı kişilerin özellikle de sınav sistemiyle vb. kriterlerle getirilmesi gerekir diye düşünüyorum. Genellikle özel sektör bu konuda tam olmasa da daha sağlıklı kararlar alabiliyor.
2-Örneğin, milletvekili seçilmek için ön şartın asgari lise mezunu olma şartı getirilmesi gereklidir. (Hatta bana göre lise bile yetersizdir.) Mesleki anlamda yeterli donanımı olmayan bir kimliğin, asgari lise düzeyinde eğitim almamış bir vatandaşın vekil seçilmesi engellenmelidir. Aksi takdirde sağlıklı kararlar alma ve lider sultasından kurtulma şansınız olmayacaktır.
3-Hükümet üyesi bir bakan seçiminde asla ve asla üniversite mezunu olmayan bir kimliğe yer verilmemelidir. Hatta liyakat sahibi olabilmesi için de asıl mesleği dışında bir bakanlık koltuğuna oturtulmamalıdır. Çünkü, kendisinde yeterli bilgi ve donanım olmadığından alt kadrosunda bulunan bürokrasiye de hükmedebilme şansı olmayacaktır. Aynı zamanda bakanlığıyla ilgili de sağlıklı kararlar verebilme şansı da kalmamış olacaktır.
4-Seçmen kriterleri de değiştirilmelidir. Örneğin, taciz, tecavüz, uyuşturucu bağımlılığı olanların ve kadın cinayetleri işleyenlerin asla seçme ve seçilme hakları olmamalıdır. Bu tarz insanların seçecekleri kimliğin de nasıl birisi olabileceği konusunda sanırım bize bir fikir vermektedir.
5-Günümüzde üniversite mezununun bile iş bulma kaygısı varken ve ilkokul ve ortaokul diplomasının herhangi bir etkisinin olmadığı düşünüldüğünde asgari lise mezunu olmayan bir vatandaşın yeterli kültürel doyuma ulaşmadığı ve yeterli bilgi donanımına sahip olmadığı düşünülerek sağlıklı bir seçim yapamayacağı da dikkate alınarak lise mezunu olmayan hiçbir kimsenin oy kullanmasına olanak sağlanmamalıdır.
Nedeni de “milletin efendisi olan köylülerimizin” okuma hakkının ellerinden almış olunmasıdır. Kapatılan köy okullarıyla köyde yaşayan vatandaşlarımızın okuma haklarını ellerinden almış olmuyor muyuz?
Madem ilkokul ve ortaokul diplomasının bir değeri yok, o halde anayasal hak olan okuma hakkının en az lise düzeyine kadar köyde yaşayan vatandaşlarımıza da bir şekilde ulaştırılması gerekmez mi?
İşte bu haklarını elde ettiklerinde köylülerimiz de kentlerdeki insanlar gibi eşit koşullarda seçme ve seçilme hakkını yakalamış olacaklardır. Aksi takdirde köy ortamında yaşayan vatandaşlarımız ne yazık ki hep seçme hakkını kullanmış olacak ama hiçbir şekilde seçilme haklarını kullanmış olmayacaklardır.
Ayrıca şunu da belirtmekte yarar vardır ki; gayri yasal yollardan okullara yerleştirilmiş, hak etmediği halde diploma almış, hak etmediği halde başka birisinin tezlerini çalarak kariyer yapmış, uzaktan yakından eğitimle ilgisi olmamış ama kariyerliymiş gibi ortada olan üniversite mezunu olanların da sistemden ayrıştırılması gerekmektedir.
Bu tür hilekarlara da seçme ve seçilme engeli getirilmelidir.
Ancak, oranı her ne kadar az olsa da az eğitim almış fakat kendisini bir şekilde olağan üstü çabayla yetiştirmiş çok değerli insanlarımızın varlığını da görmezden gelemeyiz. Hatta bu tür insanlarımızın varlığı bazen gayri yasal yollardan diploma ele geçirmiş insanlardan çok daha değerli olduğunu da söylemeden geçemeyeceğim. Bu tür istisnalar hariç yine de eğitim ve liyakat demekten asla vaz geçmemeliyiz.
Bu yazdıklarımdan kastım, aslında eğitimin kalitesinin yükselmesine katkı sağlamak ve her bireyin sadece okur yazarlık düzeyinde kalmaması ve en az lise düzeyinde eğitim almasının sağlanmış olmasına katkı sunmaktır. İşte o zaman belki kadın cinayetlerini, tacizcileri, tecavüzleri önleyebiliriz. İşte o zaman belki devleti ve milleti soyma hastalığının önüne geçeriz.
İşte o zaman belki Avrupa Birliğine gireriz. İşte o zaman belki Orta Doğu’nun liderliğine oynarız.
İşte o zaman belki Avrasya’da söz sahibi oluruz. İşte o zaman belki sınırlarımızı daha iyi koruruz.
İşte o zaman belki Kıbrıs’ı devlet olarak kabul ettirebiliriz. İşte o zaman belki kaybettiğimiz adaları geri alabiliriz.
İşte o zaman belki dünya devletleri arasında daha saygın bir konuma gelebiliriz.
İşte o zaman belki Türk dünyası devletlerine liderlik yapabiliriz.
İşte o zaman belki ülkemizin insanlarını ekonominin acımasız kıskacından kurtarabiliriz.
İşte o zaman belki kaybettiğimiz ve kapattığımız fabrikalarımızı yeniden faaliyete geçirebiliriz.
İşte o zaman belki ülkemizde modern tarım ve hayvancılığımızı geliştirebiliriz.
İşte o zaman belki asgari ücretliyi daha rahata kavuşturabileceğiz.
İşte o zaman belki emekliye, memura, çalışanlara hak ettiği ücreti verebileceğiz.
İşte o zaman belki işçi ile işveren arasındaki çalışma barışını sağlayabileceğiz.
İşte o zaman belki kültüre, sanata, teknolojiye ve bilime değer veren ülkeler ligine çıkarabileceğiz.
İşte o zaman dinimizi, dilimizi, bayrağımızı ve vatanımızı daha sağlıklı olarak koruyabileceğiz.
İşte o zaman belki daha adaletli bir gelir dağılımını sağlayabileceğiz.
İşte o zaman belki adalet, hak, hukuk arayışı içerisinde olmayacağız.
İşte o zaman belki ülkemizi Mustafa Kemal Atatürk’ün dediği gibi “Muasır medeniyetler seviyesine” çıkarabileceğiz.
Liyakat a önem vermeyen, akıl ve mantığı ön planda tutmayan, bilimden ve teknolojik gelişmelerden uzak kalan toplumların bir adım öne çıkmasının mümkün olmayacağını anlamanın zamanı gelmiştir ve geçiyor da!
Yaşar GELER